BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN (2)
Pazartesi, 25 Mayıs 2020 00:00

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN (2)

(...dünden devam)

Sahâbî Ebu Reyhane şöyle demiş: “Allah’ın Elçisi (sav) bana dedi ki: ‘Ey Ebu Reyhane, bir hayvanı hedef yapıp ona ok atan insanlara gitsen onlara “Allah’ın Elçisi böyle yapmaktan men etti”, desen onlar sana ‘Bunu açıkça yasaklayan bir âyet oku’ derler.” (İb Mübarek, Zühd)

Şimdi hayvanlara acı çektirmekten zevk alan duyarsız, inanç yoksunu insanlar var. Bir okurumun paylaşımı: “Bugün izlediğim videoda, adamın biri köpeği kuyruğundan sürükleyip 5. kattan aşağı atıyor ve can verinceye kadar da çekmeye devam ediyorlar…”

Bulunduğu bağlam, insanların, çev­relerine sokulan, gezen, ko­nup uçan av hayvanları üzerinde dolaşan Mâide 96’ncı âyet: "Hu­zuruna toplanacağınız Allah'tan kor­kun!" şeklinde bitiril­mektedir. Burada verilen mesaj şudur: Nasıl sizin yanınıza hay­vanlar toplanıyorsa, siz de bir gün Allah'ın huzu­runda toplana­caksınız. Eğer siz, yanınızda topla­nan, yakınlarınıza sokulan hayvanlara bir zarar vermez, onları inci­tmezseniz, huzurunda toplana­cağınız Allah da sizi incitmez, size iyi işlem yapar.

Âyet, hayvanlara kötülük etmek, onlara zarar ver­mek isteyenleri uyarmakta; onlara kötülük edenlerden hesap sorulacağını anlat­maktadır. Allah hiçbir canlının hakkını diğerinde bırakmaz, yaratıklarının öcünü alır.

Kanûnî Sultan Süleyman, Topkapı Sarayı’nın bahçesin­deki ağaçlara taranan karıncaları öldürmenin günah olup olmadığını Şey­­hülislâm Ebussuud Efendi’ye manzum olarak sorar:

Dırahtı ger sarmış olsa karınca

Vebal var mı karıncayı kırınca

 

Şeyhülislâm’ın cevabı da aynı derecede incedir:

 

Yarın Hakk’ın divanına varınca

Süleyman’dan hakkın alır karınca

Padişah diyor ki: Ağaca taranan karıncaları öldürmenin günahı var mı? Diye soruyor.

Şeyhülislâm da fetva açısından caiz olsa da takva açısından bunun caiz olmadığını, Mahşer gününde karıncanın Süleyman’dan hakkını alacağını belirtiyor.

Oruç ayının bize kazandırdığı şefkat ve merhamet duygularını, güzel meziyetleri korumaya çalışalım. Bu Corona belasından kurtulmak için de gerekli tedbirleri ihmal etmeyelim.

Bu konuda Devleti yönetenlerden bir ricam var:

Vatandaşlar arasında 65 yaş üstü, olanların hürriyetlerini bu kadar kısıtlamak ne dine ne de kanunlara uyar. Sağlık ve İçişleri Bakanlığı 65 yaş üstü vatandaşlara çıkarılan izin, yaşlı insanların gittikleri yerde bir ay kalma şartını getiriyor. Adam belki yazlığına, belki doğum yerini ziyarete gidecek. Gidilecek yerde bir ay kalma şartı ağırdır. Vatandaşlar eşittir. Belli yaş üstündeki insanların özgürlüklerini kısıtlamak, eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı kanısındayım. Dinimiz açısından da böyle bir ayırımın yeri yoktur. Yanlıştan geri adım atmak fazilettir. Bu bir ay kalma şartının kaldırılmasını Devlet yöneticilerinden rica ediyor, tekrar bayramınızı kutluyorum.  

Kardeşlik ve İlâhî rahmetin bolluğu

Abdullah b Mes'ûd şöyle demiş: "Kardeşinizin bir günah işle­diğini görürseniz 'Allahım onu perişan et, Allahım ona la'net et' diyerek ona karşı şeytana yardımcı olmayın. Fakat onun için Allah'tan âfiyet dileyin. Biz Muhammed(sav)'in sahabîleri, ne üzere öldüğünü kesin bilmeden hiç kimse hakkında bir şey söylemezdik. Eğer hayır üzere öldüğünü bilirsek ‒ ya da öyle sanırsak‒ hayra kavuştuğunu umardık. Eğer şer üzere ömrü kapanmış ise onun amelin(in sonucun)­dan korkardık." (İbn Mübarek Zühdü: 2/676)

Abdullah b Mes'ûd'dan rivayet edilen benzeri bir söz de şöyledir: "Biriniz bir günah işlediği zaman 'Allahım onu şöyle yap' diyerek ona karşı şeytana yardımcı olmayın. Fakat Allah'tan âfiyet isteyin. Biz Muhammed'in ashabı, ölünceye dek kimse hakkında bir hüküm vermezdik. Eğer kişi hayır üzere ölürse onun için 'Hayra ka­vuştu' derdik. Ama şer üzere ölürse onun için korkardık." (Aynı)

Başka bir rivayete göre Abdullah b Mes'ûd şöyle de­miş: "Acele ile bir adamı övmeyin veya yermeyin. Çünkü sen bugün belki kardeşinden seni sevindiren bir şey görürsün ama yarın ondan seni üzen bir şey görebilirsin. Ve belki bugün ondan seni üzen bir şey görürsün, yarın ise ondan seni sevindirecek bir şey görürsün. İnsanlar değişiktirler. Allah da günahları bağışlar. Yüce Allah, insana, kuru toprağa yatak seren, onu okşayan, bir ısırma ihtimali olsa çocuğundan önce kendisinin ısırılmasını isteyen, diken olsa çocuğundan önce ken­disine batmasını isteyen anasından daha merhametlidir." (Zühd: 1/676-677; İbn Ebî Şeybe, Zühd: 13/290)

Ḍamḍam b Cevs’in anlatımı: "Medîne Mescidine gir­dim. Tanımadığım bir ihtiyar beni çağırdı:

̶ Anamın oğlu, gel, hiç kimseye 'Vallahi Allah seni asla bağış­lamaz ve Cennete sokmaz' demeyin.' dedi.

Dedim: ̶ Allah seni esirgesin, sen kimsin?

Dedi: ̶ Ebu Hüreyre.

Dedim: ̶ Birimiz eşine yahut hizmet­çisine kızdığı zaman böyle söylüyor?

Dedi: ̶ Ben Allah'ın Elçisi (sav)nin şöyle buyurduğunu işittim: "İsrail Oğulları arasında birbirinin dostu olan iki adam vardı, birisi çok ibadet ederdi, öteki de günah işlerdi. (İbadet eden kişi günah­kâra): 'Yeter artık yaptığın yeter' derdi.Günahkâr da 'Beni Rabbime bırak' derdi. Bir gün bu günah­kârın çok büyük günah işlediğini gören âbid 'Yeter artık' dedi ise de günahkâr ‘Sen beni Rab­bimle baş başa bırak, sen benim üzerime bekçi olarak mı gön­de­rildin?' dedi. Âbid kişi: 'Allah seni asla bağışlamaz ve seni asla Cen­nete sokmaz' dedi. Allah'ın gönderdiği bir melek, ikisinin de canını aldı. Her ikisi de Allah'ın huzurunda buluştular. Allah günah­kâra 'Benim merhametim saye­sinde Cennete gir' dedi; ötekine de: 'Sen benim kuluma olan mer­ha­metimi engelleyebilir misin?' dedi. Âbid: 'Hayır ya Rabbi' dedi. Allah (meleklere): 'Bunu Cehennem Ateşine götürün!' dedi."

Ebu Hüreyre: 'Canımı elinde bulunduran Allah'a andolsun ki o âbid kişi söylediği bir sözle dünyasını da âhiretini de berbadetmiş.' dedi." (Aynı: 1/677-678; Ebu Davud, Edeb: 480; İbn Hanbel, Müsned: 2/323; Beğavî, Şerhu's-Sunne:14/384-385)

Hasan-i Basrî’nin anlatımına göre Pey­gamber (sav): “Canımı elinde bulunduran Allah hakkı için söylü­yorum ki merhametli olmayan Cennete girmez” buyurmuş. “Hepimiz merha­metliyiz” demişler de Hz. Peygamber: “İnsanların hepsine acı­madık­tan sonra sadece çevreniz­dekilere (yakınlarınıza) acımanızla merha­metli olunmaz.” Demiş (Aynı: 1/352).

Allah'ın rahmetinin bolluğu hakkında Kur'ân Ansiklo­pedisi adlı eserimizden bir parça alıntılamak istiyorum: Cenabı Mevlâ En’âm Suresinin 12. Âyetinde şöyle buyurur:

“De ki: ‘Göklerde ve yerde olanlar kimindir?’ ‘Allah’ındır’ de. O, rahmet etmeyi kendi üstüne yazmış(acımayı prensip edinmiş)tir. Sizi elbette varlığında şüphe olmayan Kıyâ­met gününde toplayacaktır. Ama kendilerini ziyana sokan­lar, inanmazlar.”

Bu âyette göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın, rahmeti (acımayı) kendisine prensip edindiği; insanları vuku bulacağında kuşku olmayan Kıyâmet gününde toplayacağı, o gün inançsızların, canlarına yazık etmiş olduğunu anlayacakları belirtilmektedir.

Rahmet, kalbdeki acıma duygusudur. Bu duygu, sahibini, acı­nan objeye karşı lütuf ve ihsana sevk eder. Allah’ın kuluna rahmeti (acıması), kulun acıması gibi değil, kulunu esirgemesi, ona iyilik et­mesi demektir.

(devamı yarın..)