İSLÂM TARİHİNDEN YAPRAKLAR (4)
Pazartesi, 27 Nisan 2020 00:00

İSLÂM TARİHİNDEN YAPRAKLAR (4)

(...dünden devam)

Ayrıca rekabeti körükleyen tehlikeli bir etken daha vardı ortada. Bu da kabile taassubu idi. Gerçi İslâm ırkçılığı kaldırmış, Allah katında tek değer ölçüsünün takva olduğunu vurgulamıştı. Peygamber zamanında kabile taassubu uyutulmuştu ama onun vefatından sonra kazanılan savaşlarda payı kendi kabilelerine çıkaranlar arasında kabile rekabeti iyice açığa çıkmıştı. Kazanılan savaşlar sonunda önce Araplar kendilerini İranlılardan ve Rumlardan üstün görmeğe başladılar. Nitekim Fıkıh (hukuk) kitaplarında da Arap olmayan Müslümanlara Mevali yani azadedilmiş köleler dendi. İş sadece Araplarla Arap olmayanlar arasındaki rekabetle kalmadı. Arap kabileleri arasında da kabile üstünlüğü bir kez daha hortlamıştı. Hatta bundan da tehlikelisi, Cahiliyye döneminde Haşim Oğullarıyla Ümeyye Oğulları arasındaki rekabetin uyanmaya başlamasıydı. Bu olayın kökenine işaret etmekte yarar vardır:

Kardeşler Arasında Bölünme ve Anlaşma:

Kusayy ibn Kilâb ölmeden önce Mekke’yi mahallelere bölmüş ve yönetimi oğulları arasında paylaştırmıştı. Önceleri işler iyi gidiyordu. Daha sonra Kusayy’ın oğlu Abd-i Menâf Oğulları: (Abd-i Şems, Hâşim, Muttalib ve Nevfel), amcaları Abdu’d-Dâr’ın oğullarından, dedeleri Kusayy’dan onlara kalan hicâbet, livâ (komutanlık), sikāyet (hacılara su verme) ve rifâdet (hacılara yemek vermek üzere halktan yardım toplama) hakkını almak istediler. Böylece Kureyş kabîlesi ikiye bölündü. Kimi Abd-i Menâf Oğullarından, kimi de Abdu’d-Dâr Oğullarından yana oldu. Abd-i Menâf Oğullarının lideri, en yaşlıları olan Abd-i Şems oğlu Abd-i Menâf, Abdu’d-Dâr Oğullarının lideri de Âmir oğlu Hâşim oğlu Abd-i Menâf oğlu Abdu’d-Dâr idi.

Abd-i Menâf Oğulları, koku dolu bir kaba ellerini batırarak antlaştıkları için onlara Mutayyebîn dendi. İki tarafın savaşmasına ramak kalmış iken Abdu’d-Dâr Oğulları, hicâbet, livâ ve nedve hakkı kendilerinde kalmak kaydıyla sikāyet ve rifâdet hakkını Abd-i Menâf Oğullarına vermeğe razı oldular.

Bu hakların kullanımı, yani Mekke’nin yönetimi Hâşim’e kaldı. Çünkü kardeşi Abd-i Şems kendisinden büyük olmasına rağmen hem yoksul, hem de çok seyahat eden biriydi. Mekke’de çok az kalırdı. Hâşim, hacılara ikrâm eder, halka da, Allah’ın konukları sayılan hacılara ikrâm etmeyi, yemek yedirmeyi öğütlerdi. Hâşim’in Gazze’de vefatından sonra yönetim hakkı, küçük kardeşi Muttalib’e geçti. Muttalib de cömert, halk arasında saygın bir kişiydi. Cömertliğinden ve saygınlığından dolayı halk ona Feyz (ikrâm kaynağı) unvânını lâyık görmüştü.

(devamı yarın..)