Altının değerini ancak sarraf anlar *** Özürlünün namazı
Pazar, 26 Şubat 2012 00:00

Altının değerini ancak sarraf anlar

Günaydın Canım Amcam.

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar.

İlk önce bir bakkal dükkânına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der "benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm."

En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm."

Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvar­maya başlar:

"Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim."

Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğren­mesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.

Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler...

Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.

Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"

Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karma­karışık" diye cevap verir.

Bilge hoca çok kısa cevap verir:

"Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri, bilenin yanında kıymetlidir."

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden ku­yum­cular mutlaka vardır.

Mesele kuyumcuyu bulmaktadır...

"Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan"" ...

 

Özürlünün namazı

Hocam benim bir rahatsızlığım var, hemeroid (basur) hastasıyım. Bazen abdestten hemen sonra da akıntı olabiliyor. 1dk bile abdestli kalamıyorum; çamaşırım kirleniyor. Çalıştığım yerde çamaşırlarımı değişemediğim için namazımı o şekilde kılmak zorunda kalıyorum. Hanefi mezhebindenim; ne yapmam gerekiyor? Bana yardımcı olur musunuz? Şimdiden teşekkürler.

Cevap: Ne mezhebinden olursan ol, önemli değil. Müslümansın. Hastalığın dolayısıyla özürlü sayılırsın. Sen her namaz vakti için abdest alıp o vakit içinde tüm ibadetlerini yapabilirsin. Vakit çıkmadıkça abdestin bozulmaz. Senin durumunda akıntı ile çamaşırın kirlenmesi namaza engel değildir. Öyle namazını kılabilirsin. Eve döndükten sonra sabahleyin çamaşırını değiştirirsen iyi olur. Günde bir kez değiştirmen yeterlidir. Ama zorluk varsa her gün değiştirmen de gerekmez.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş