SABIR (9) PDF 
Pazartesi, 21 Ekim 2019 00:00

SABIR (9)

(...dünden devam)

Bu âyetler ve hadîsler insanların başlarına gelen birçok hastalık, âfet ve belânın kendi hatâları yüzünden olduğunu ifade eder. Gerçekten öyledir. Meselâ beden ve çevre temizliğine dikkat edilmezse hastalık mikropları ürer. İnsanlar hasta olur, kendi kusurlarının cezâsını çekerler. Deprem kuşaklarında oturanlar, evlerini oranın şartlarına uygun biçimde yapmazlarsa doğal olan depremin sonucunda çok can ve mal kaybına uğrarlar. Otomobil sürücüleri, trafik kurallarına aykırı davranırlarsa hatâlarının cezâsını canlarıyla öder veya kör, sakat kalabilirler.

Bu böyle olduğu gibi Allah’ın yasakladığı suçları işlemek de birçok belânın gelmesine neden olur. Çünkü bunlar toplumun düzenini bozar, insanın ruhunu lekeler. Allah da bunları yapanları cezâlandırır. Fakat Allah kullarına acıdığı için onların her hatâlarını hemen cezâlandırmaz. Birçoğunu da bağışlar. Kulun hatâsına rağmen Allah yine de onu korur.

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِنْ دَآبَّةٍ وَلَكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلَى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاِذَا جَآءَ اَجَلُهُمْ فَاِنَّ اللهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا : Eğer Allah, insanları yaptıkları işler yüzünden (hemen) cezâlandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiği zaman, kuşkusuz Allah kullarını görmektedir (onları yaptıkları işlere göre cezâlandıracaktır). (Fâtır: 43/45)

اَوَلَمَّآ اَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَا قُلْتُمْ اَنَّى هَذَا قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْ اِنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (١٦٥) وَمَآ اَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِاِذْنِ اللهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ (١٦٦) وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللهِ اَوِادْفَعُوا قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالاً َلا تَّبَعْنَاكُمْ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ اَقْرَبُ مِنْهُمْ لِـلْاِيمَانِ يَقُولُونَ بِاَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ وَاللهُ اَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ (١٦٧) اَلَّذِينَ قَالُوا ِلاخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ اَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا قُلْ فَادْرَؤُا عَنْ اَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْصَادِقِينَ (١٦٨) : 165- Başınıza bir belâ gelince –siz, onun iki katını onların başlarına getirmiş olduğunuz halde yine– “Bu nereden başımıza geldi?” dediniz. De ki: “O (belâ), kendinizdendir.” Allah, her şeye kädirdir. 166- İki topluluğun karşılaştığı gün, sizin başınıza gelen, ancak Allah’ın izniyle olmuştur ki, (O), inananları bilsin (deneyip ortaya çıkarsın). 167- Ve iki yüzlülük yapanları bilsin (ortaya çıkarsın). Onlara: “Gelin, Allah yolunda savaşın, ya da savunun.” dendiği halde: “Eğer savaş (olacağını) bilseydik, sizinle gelirdik.” dediler. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlar. Halbuki Allah, içlerinde sakladıkları şeyi çok iyi bilmektedir. 168- (Savaştan geri kalıp) Oturarak, kardeşleri için: “Bizim sözümüzü tutsalardı, öldürülmezlerdi.” diyenlere söyle: “Eğer doğru iseniz, kendinizden ölümü savınız!” (Âl-i İmrân: 94/165-168)

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş