GÜNAHKÂRIN CEZASI BU DÜNYADA MI VERİLİR? (2)
Pazar, 16 Haziran 2019 00:00

GÜNAHKÂRIN CEZASI BU DÜNYADA MI VERİLİR? (2)

(...dünden devam)

Kimi kendisine mal ve mevki verilmesini, Allah tarafından sevildiğine delil sanarak sevinir; kimi de âhirete hiç inanmaz, dünyâ ile övünür. Oysa ne mal kişinin Allah tarafından sevildiğine delildir, ne de hayât, bu dünyâ hayatından ibarettir. Bu dünyâ devresinden sonra başlayacak olan asıl sürekli hayâtın refâhına, dünyâ maliyle değil, manevî olgunluklarla erişilir. Dünyâ geçicidir, insan burada bir yolcu gibidir. Onun için âyetin sonunda: "Dünyâ hayâtıyla sevindiler. Oysa âhiret karşısında şu yakın hayât geçici bir faydadan, yolcunun yanına aldığı azıktan ibarettir." buyuruluyor.

Bu âyet, Peygamber(s.a.v.)’in muârızı olan, mal ve mevkilerine güvenen ve bununla kendilerinin Allah katında makbul kişiler olduklarını sanan zengin liderlerin düşüncelerini reddetmektedir. Onlara göre Allah kendilerini sevmese, bu nimetleri kendilerine vermezdi. Böyle nimetleri kendilerine lâyık gördüğüne göre, Allah kendilerini seviyor. Halbuki Hz. Muham­med(s.a.v.)’e inananlar fakir, zayıf insanlardır. Şayet onlar, Allah'ın sevdiği kişiler olsaydı, Allah onları bolluklar içinde yaşatır, sıkıntılar içinde bırakmazdı.

İşte onlar, bu basit düşünceleriyle dünyâ varlıklarıyla övünmüş, üstünlük iddia etmişlerdir. Malın, insana fazilet vermediğini, bilâkis çoğu insanın faziletini soyup kendisini azdırdığını bilememişlerdir. Allah'ın verdiği mal, bir imtihandır: "Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir fit­­­ne(sıkıntı, sınav)dir" (Enfal Sûresi: 28) buyurulmuştur. Allah insanı bollukla da, darlıkla da dener. Hattâ sevdiği kişilerin imtihânı daha da ağır olabilir. Kişinin çektiği sıkıntılar ya günâhlarına kefaret veya manen yük­selmesine sebeptir. Ne varlığa övünmeli, ne yokluğa sızlanmalıdır. "Lüt­fun da hoş, kahrın da hoş" diyerek O yüce Yaratıcının takdir ve hikmetine gönülden bağlanma­lıdır. Dünyâ görüntüleri manevî kemâli göster­mez. Manevî kemâl güzel ahlâk, ruhsal vasıflarladır. "Zenginlik mal çok­lu­ğuyla değildir; asıl zenginlik, nefis zenginliğidir"

***