İNTİHAR KADER İSE NEDEN GÜNAH? (2) |
Cuma, 14 Haziran 2019 00:00 | |||
İNTİHAR KADER İSE NEDEN GÜNAH? (2)(...dünden devam) Bunun üzerine Şâm’a girip girmeme konusunda görüş ayrılığı belirdi. Arkadaşlarıyla istişâre eden Hz. Ömer, Kurey-ş’in tecrübeli, yaşlı adamlarına durumu danıştı. Onlar, vebâ çıkan yere girmemeyi önerdiler. Şâm komutanı Ebû Ubeyde: – Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun? dedi. Ömer: – Bunu senden başkası söylese, ne ise ey Ebû Ubeyde, dedi. Evet, Allah’ın bir kaderinden, öteki kaderine kaçıyoruz. Senin develerin olsa, onları bir kıyısı otlak, ötekisi kurak bir vâdîye indirmiş olsan; şimdi onları otlak kıyıda otlatsan da Allah’ın kaderi, çorak kıyıda otlatsan da Allah’ın kaderi değil mi? O sırada, orada bulunmayan Abdu’r-Rahmân ibn Avf çıkageldi, şöyle dedi: – Ben bu konuda bir şey biliyorum. Allah’ın Elçisi (s.a.v.)in: “Bir yerde vebâ çıktığını işitirseniz oraya gitmeyiniz. Bulunduğunuz yerde vebâ çıkarsa ondan kaçmak üzere oradan çıkmayınız!” dediğini işittim. Ömer Allah’a hamdederek oradan geri döndü.” Mehmet Âkif bu olayı şöyle şiirleştirmiş: Kader deyince ne anlardı, dinle bak ashâb: Ebû Ubeyde’ye imdâda eylemişti şitâb, Maiyyetindeki askerle bir zaman Fârûk. – Tereddüdetme sakın, çünkü vak‘a pek mevsuk – Tarîk-ı Şâm’ı tutup doğru “Surğ”a indi Ömer. Ebû Ubeyde hemen koştu almasıyla haber. Halîfe Hz. Serdâr’a: “Nerdedir ordu? Ne yaptınız? Yapacak şey nedir?” deyip sordu. Ebû Ubeyde: “Vebâ var!” deyince, askerde; Tevâbi‘iyle Ömer durdu, kalkacak yerde. “Vebâya karşı gidilmek mi, gitmemek mi iyi?” Muhâcirîn-i kirâmın soruldu hep re’yi. Bu zümreden kimi: “Maksat mühim, gidilmeli” der; “Hayır, bu tehlikedir” der, kalan muhâcirler. Halîfe böyle muhâlif görünce efkârı; Çağırdı: aynı tereddüdde buldu ensârı. Dağıttı hepsini lâkin sıkıldı... Artık ona, Muhâcirîn-i Kureyş’in müsin olanlarına Mürâcaat yolu kalmıştı; sordu onlara da. Bu fırka işte bilâ kayd-u ihtilâf orada: “Vebâya karşı gidilmek hatâ olur”, dediler; “Yarın dönün” diye ashâba emri verdi Ömer. Alâ’s-seher düzülürken cemâatiyle yola, Ebû Ubeyde çıkıp: “Yâ Ömer, uğurlar ola! Firarınız kaderullah’tan mıdır şimdi?” Demez mi, Hz. Fârûk döndü: “Doğru” dedi, “Şu var ki bir kaderullahtan kaçarken biz, Koşup öbür kaderullaha doğru gitmedeyiz. Zemîni otlu da etrafı taşlı bir derenin içinde olsa deven yâ Ebâ Ubeyde, senin; Tutup da onları yalçın bayırda sektirsen, Ya öyle yapmayarak otlu semte çektirsen, Düşün: Kaderle değildir şu yaptığın da nedir?” Ömer bu sözde iken İbn Avf olur zâhir, Hemen rivayete başlar hadîs-i tâ‘ûn’u. Ebû Ubeyde tabii susar, duyunca bunu. Muhâcirîn-i Kureyş’in, kibâr-ı Ashâbın, Şerîatin koca bir rüknü: İbn Hattâb’ın; Kader denince ne anlardı hepsi, anladın a!.. Utanmadan kalkışma Hakk’a bühtâna! ***
|