ÖBÜR DÜNYADAKİ BEDENİMİZİN MAHİYETİ NEDİR? (2)
Cumartesi, 30 Mart 2019 00:00

ÖBÜR DÜNYADAKİ BEDENİMİZİN MAHİYETİ NEDİR? (2)

(...dünden devam)

Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadîslerde aynen bu cesetlerin diriltileceğine dair kesin bir nass yoktur. Ceset her zaman değişmektedir, insanın ha­kikati sâbittir, değişmez. Sa'deddin Taftâ-zânî, ünlü Kelâm kitâbı Makasıd şerhinde Gazâlî'nin “Haşr, ruh ve cesetle birlikte olacaktır” sözünü açık­ladıktan son­ra diyor ki: “Gazâlî'nin ve haşrin rûhânî olacağını söyle­yenlerin, herhalde şunu amaçladıkları anlaşılıyor: Allah, bu bedenin dağılmış parçalarından yeni bir beden yaratır, beden harâbolduktan sonra yaşamakta olan ruhu o bedene sokar. Bu yeni bedenin, eski bedenden başka bir beden olması önemli değildir. Gerçi yok olanın, aynı ile geri çevrilmesi de mümkündür (ama naslardan, yeni bedenin eskisinin aynı değil, benzeri olduğu anlaşılmaktadır): Cennet ehlinin curden murden (henüz yüzünde tüy bitmemiş taze gençler) olacağı; kâfirlerin ise azı dişlerinin Uhud dağı kadar olacağı şeklindeki rivayeyetler de bu görüşü destekler. “Âyetlerimizi tanımayanları, yakında bir ateşe sokacağız; de­rileri piştikçe azâbı tatmaları için onlara başka deriler vereceğiz! Şüp­hesiz Allah dâima üstündür, (hüküm) ve hikmet sâ-hibidir.” (Nisa: 565), “Gökleri ve yeri yaratan, o(insa)nların benzerini yaratamaz mı?” (Yasîn: 81, keza bkz. İsra: 99) âyet-lerinde de buna işâret vardır.“Şayet ‘Bu takdirde sevâb ve cezâ gören beden, itâat etmiş veya günâh işlemiş olan beden değildir’ denilirse, biz deriz ki: Önemli olan, ruhtur, çünkü azâbı algılayan odur. Ruh ni‘met ve azâbı başka bir beden içinde algılamış olsa da algılayan kendisi olduğu için sonuç değişmez...

“Gerçeklik açısından düşünülürse mükâfât veya cezâyı hak eden, ruhtur. Çünkü algı ve irâde ile yapılan itâat ve is-yânın kaynağı ruhtur (irâdesiz yapılan bedensel eylem suç sayılmaz. Uyurgezerin, eyleminden sorumsuz olması gibi). Gerçekte böyledir. Ama görünüş açısından dü­şünülürse sorumluluğun tâ başlangıcından ölünceye dek beden parça­larının tamamını iâde etmek gerekir ki bunu mu‘tezile de söylemiyor. Öyle ise en iyisi, bu konuda nakil delîli ile yetinmektir.

“Bunun izâhı da şudur: Haşr ve irâde, Peygamber'in bildirdiği ola­ğan bir olaydır. Peygamberlerin hepsinin, özellikle bizim Peygam­beri­mizin böyle söylediği tevâtürle sâbittir. Kur'-ân-ı Kerîm'de bunu belirten birçok âyet vardır:

“Bilmez mi, kabirlerde olanlar dışarı atıldığı, göğüslerde olanlar devşirildiği zaman, (evet,) o gün Rableri onların her halini haber almış (gizli ve açık bütün yaptıklarını bilmiş)tir. ” (Âdiyât: 14/9-11)

“İnsan kendisinin kemiklerini bir araya toplamayacağımızı mı sa­nıyor? Evet, toplarız, onun parmak uçlarını düzenlemeğe gücümüz yeter.” (Kıyâmet: 31/3-4)

“Sûr'a üflendi. İşte onlar kabirlerden (kalkıp) Rablerine koşuyor­lar. Dediler: ‘Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rah­man'ın va'dettiği şey budur. Demek peygamber doğru söylemiş!’” (Yâsîn: 41/51-52)

“Kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel verdi: ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ dedi. De ki: ‘Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir’.” (Yâsîn: 41/78-79)

(devamı yarın..)