Teslis ve Tevhid hakkında bir soru (2)

Allah'ın kendisi hâlis ruhtur. Tekaddüs (kudsallaşması, temiz olması, genişlemesi) kendisinin aynıdır. Birinci ve ikinci elemanlardan her birinin rûh denecek bir yönü vardır. Çünkü arada birlik mevcuttur. Fakat birincisi kendi mertebesine ve ikincisiyle olan ilişkisine delâlet eden bir isimle; ikincisi de yine kendisine özgü bir isimle çağrıldığından üçüncüsüne daha genel olan isim (Rûh) kalmış, ona Oğul denmemiştir. Onda da Baba’nın doğası ve cevheri vardır ama fâ‘iline benzemeyi gerektiren bir akıl işleviyle Baba’dan çıkmadığı için ona Oğul denmemiştir. Babadan irâde işlevi sâdir olmuştur. İkinci eleman, birinciden sâdir olmuştur, Hâbil'in Âdem'den sadir olması gibi. Üçüncüsü de birincidendir ama onun suduru, Havvâ'nın Âdem'den olması gibidir. Bunların hepsi bir tek hakikattır fakat Hâbil'e Oğul denir, Havvâ'ya Kız denmez. Ona Muğrî (teşvik eden) de denir. Çünkü o, havârilere gelip onları, İsâ'yı araştırıp bulmaya teşvik etmeğe hazırlamıştır.

Fâ‘iliyyet ve mef‘ûliyyete gelince bunlar gerçekte var değillerdir. Burada babalık ve oğulluk, sonradan olan şeylerde (muhdesler) olduğu gibi fâ‘iliyet ve mef‘ûliyetin varlığını gerektirmez. Bundan dolayı burada babaya illet ve oğlunun sebebidir, denmez. Ama orada her üç elemanın da cevherde, zâtta ibâdete müstahak olmakta ve üstünlükte bir olduğu söylenir.

Onlara göre Kelime olan ikinci eleman, Rûhu'l-Kudüs kuvvetiyle Bâkire'nin en yüksek parçası olan kanıyla birleşmiş, böylece Hz. Mesîh, Nâsût (insanlık) ile kelimeden oluşmuştur. Kelime, nâsûtla birleşmesine rağmen kendi sâflığını korumuş, özü değişmemiştir. Çünkü Kelime, birleşmenin kendisine vardığı bir sınırdır. Onun, bir yönüyle nâsutla birleşmesine engel yoktur. Allah'a hiçbir şey karşı koyamaz. Mesîh, Kelime uknûmu denen iki doğalı, iki irâdeli bir varlıktır. Hem tam tanrıdır, hem de tam insandır. Bundan dolayı ona hem tanrı, hem insan sıfatları verilir.." (Rûhu’l-Ma‘ânî: 30/275-276)

Âlûsî’nin araştırmasını takdirle, yukarıya kaydettikten sonra konuyu bir de kendimiz, bizzat Hıristiyan kaynaklarından araştırmak istedik. 23-27 Kasım 1998 tarihlerinde Ankara’da toplanmış olan II. Din Şûrâsına katılıp bir konuşma yapan Hıristiyan din uzmanlarından Christian W. Troll’a, Hıristiyanlığın teslîs inancını, bizzat kendi eserlerinden öğrenmek istediğimi, bu konuda bana bilgi vermesini rica ettim. İki ay sonra C. W. Troll, bana bizzat Hıristiyanlar tarafından yazılıp 1994’de İstanbul’da basılmış bulunan “HIRİSTİYAN İNANCI” adlı kitabın bazı bölümlerinin fotokopisini gönderdi. Bu kitapta üçleme inancı şöyle açıklanmaktadır:

“Katolik kilise inancı şudur: Üçlü birlikte tek bir Tanrı’ya ibâdet ederiz. Peder ayrı bir kişidir, Oğul ve Kutsal Ruh ayrı bir(er) kişidir. Ama Peder Oğul ve Kutsal Ruh’un tek bir tanrılık niteliği, eşit onuru ve bir arada ebedî görkemi vardır. Üçlü Birliğe inanmak, tek bir Tanrı’nın varlığına inanmaktır. Ancak üç farklı kişinin başlangıçtan beri, aynı tanrısal yaratılışı paylaştıklarına da inanmak gerekir.”

“Üçlü Birlik (Teslîs) öğretisi, Katolik inancının merkezi ve temel taşıdır. Ancak buna inanmakla, öteki Hıristiyan öğretilerine inanmak mümkün olur. İsâ’nın, Tanrı’nın oğlu olduğuna inanmak, tek Tanrı’da bir kişi çokluğuna inanmakla mümkündür.

“... Üçlü birliğin gizi, İncîl’de açıklanır. Oğulla Kutsal Ruh’un tanrı olduğu, ancak Peder’den farklı kişiler oldukları açıklanır. İncîl’de “Üçlü Birlik (Teslîs)” sözcüğü yoktur.... İsâ, Üçlü Birliğin gizini soyut bir dille bildirmedi....”

“Kutsal Kitap, Kutsal Üçlü Birliğin ilk iki kişisi arasında var olan ilişkiden iki şekilde söz eder. İkinci kişi Oğul’dur, birinci kişi ise Peder’dir. Oğul, aynı zamanda Peder’in kelâmıdır ve ezelden beri Peder’le beraberdir. Başlangıçta O’nunlaydı. Kelâm olarak vardı ve her şey O’nun aracılığıyla var oldu (Yuhanna: 1/3). Oğul, Peder’in kusursuz suretidir (IIII. Kor. 4/4). O Peder’i mükemmel bir şekilde ayna gibi yansıtır ve belirtir. “

“Peder’in başlangıcı yoktur. Oğul, yaratılmamıştır. Ezelden beri vardır. Eşit olarak Tanrıdır; başlangıcı yoktur ve sonsuza dek Peder’den meydana gelir. O, Pederi ile eşit olarak Tanrı olan ebedi, değişmez, sonsuz Oğul’dur.

“Peder'le Oğul'dan ayrı bir kişi olan Kutsal Ruh da gerçekten Tanrı'dır. Peder'le Oğul, birbirlerine tükenmeyen bir sevgi ile bağlıdırlar. Bu sevgi onların tüm gerçekliğini tam anlamıyla ifade eder. Bu sevgi, kişisel ve yaşayan bir sevgidir. Tıpkı Peder ve Oğul gibi. Peder'le Oğul'dan meydana gelen bu kişisel Sevgi, Kutsal Ruh'tur. Kutsal Ruh yaratılmış değildir. O, Peder ve Oğul'la eşit ve ebedi bir kişidir. Kutsal Üçlü Birlik, her kişisel toplumun örneği ve amacıdır. Birbirlerinin yanında içtenlikle hazır bulunan, dile getirilemez bir sevgiyle birbirlerine bağlı olan bu farklı kişiler mükemmel bir birlik halinde yaşarlar. Rab Îsâ, "Hepsi bir olsunlar. Bizim bir olduğumuz gibi, onlar da bir olsunlar" (Yuhanna. 17/21-22) diyerek Peder'e duâ ettiği zaman, insan aklının ötesinde hayal edilen şeyleri anlatmıştır. Çünkü O'nun dolaylı olarak anlattığı, Tanrısal kişilerin birliği ile Tanrı’nın evlatlarının gerçekte ve sevgide birleşmeleri arasında bir dereceye kadar var olan benzerliktir .”

“Burada, Üçlü Birlik öğretisinin neden Hıristiyan kutsal imanında esas olduğunu ve bunun önemli sebeplerinden birini görüyoruz. Her ne kadar bir tek Tanrı varsa ve var olan her şeyin kaynağı ise de, Tanrı tamamen yalnızlık içinde bir Tanrı değildir. O, kişiliği olmayan sadece bir varoluş denizi de değildir. Tek gerçek Tanrı olan Üçlü Birlik, mükemmel bir anlaşma ve sevgi ile ezelden beri ve sonsuza dek birbirine bağlı olan kişilerden oluşmuştur. Üçlü Birliğin gizini öğrenince; Tanrısal yaşamın paylaşılabileceğini öğreniriz. Yaratılmış insanlar olarak bizler de bu yaşamı paylaşabiliriz. Evlat edinilmiş oğullar ve kızlar olarak mükemmel topluluğun sevincine katılabiliriz.”

“Kilise, tek bir Tanrı olan üç ayrı kişiye değişmez bir biçimde inanır.”

“Tek bir Tanrı’ya, her şeye kadir Peder’e inanıyoruz. Ve tek Rab Mesih Îsâ’nın, Tanrı’nın tek Oğlu olduğuna (inanıyoruz. O,) Tüm çağlardan önce Peder’den doğan, ışık’tan Işık, gerçek Tanrı’dan gerçek Tanrı, yaratılmayan, özü Peder’le bir olan(dır); onun aracılığıyla her şey yaratılmıştır. Ve Rabbe ve yaşam verene, Peder’den meydana gelen ve Peder ve Oğul ile birlikte tapılan ve yüceltilen, peygamberler aracılığıyla konuşan Kutsal Ruh’a (inanıyoruz)...”

“Peder, Oğul ve Kutsal Ruh gerçekten ayrı kişilerdir. Tanrı’nın iç yaşamında kişisel, içten mevcudiyetle birbirlerine hazır bulunmaktadırlar. Böylece, Tanrı’nın, evreni yaratıp korumak, kurtarıcı eylemler gibi dışarıya dönük etkinlikleri, üç kişi tarafından birlikte yapılmaktadır. Yaratan sırf Peder değildir, Peder’le birlikte Oğul ve Kutsal Ruh’tur. Aynı şekilde, her zaman bizi koruyup kurtaran Tanrı ve Kutsal Üçlü Birliktir. Tanrısal tabiat aracılığıyla, tek bir kişinin yaptığını üç kişi paylaşır. Onlar tek bir tabiatta, tek bir bilgelikte ve tek bir sevgide yaşamaktadır. Yine de Üçlü Birliğin bazı etkinlikleri ve gerçekten tüm kişilerin yaptığı işler, bazen bu kişilerden birine atfedilir (bağlanır). Tanrı’nın gizli yaşamında, söz konusu iş, bir kişiye daha uygun olduğu zaman, böyle bir atıf söz konusudur. Bu durumda kullanılan resmî deyim, “atfetme”dir. Yaratılış gibi gücü gerektiren etkinlikler, Peder’e; bilgeliği gösteren olaylar Oğul’a; sevgi ile ilgili yaptırımlar Kutsal Ruh’a atfedilir.”

“Bazı gerçekler, harfi harfine (motamot) tek bir kişi ile ilgilidir. Diğer kişilerle ilgili değildir. “Kutsal Üçlü Birlik’ten biri” durumundaki Oğul, insan olup bizim için acı çekmiştir. Peder ya da Kutsal Ruh değil. Bu nedenle Peder’in, ya da Kutsal Ruh’un, bizim için çarmıha gerilip acı çektiğini söylemek doğru olmaz. Çünkü İsâ’nın, kendi insan tabiatında bizim için yaptıkları ve çektiği acılar, Peder’e veya Kutsal Ruh’a değil, Tanrı’nın Oğlu’na âittir. Ama Oğul’un, bizim için duyduğu ebedî Tanrısal sevgiyi, Peder’le Ruh da paylaşmaktadır.” (Hıristiyan İnancı, İst. 1994, s. 125-131, özetle alınmıştır.)

Vatikan tarafından, Hıristiyan din uzmanlarına hazırlatılan bu eserde de İncîl’de açık biçimde Üçlü Birlik(Teslîs)ten söz edilmediği belirtilir. Gerçi eser, Hz. Îsâ’nın açık ifade etmemesine karşın, imâ yoluyla Üçlemeye işâret ettiği belirtiliyor ise de gerçekte Hz. Îsâ Üçlemeye işâret etmiş değildir. Hz. Îsâ, Allah için Baba, kendisi için Oğul ta‘bîrini kullanıyor ise de birincisini Rab, ikincisini de kul anlamında kullanmaktadır. Çünkü Oğul kelimesini, sadece kendisi için değil, bütün insanlar için de kullanmaktadır. Hz. Îsâ’nın kullanımında Oğul, aslâ Üçleme denilen Triniti’deki Oğul anlamında değildir.

Mısır’lı filozof Plotin’in (İ.s. 203-270), Hz. Îsâ’dan üç asır sonra Yunan felsefesinden Hıristiyanlığa adapte ettiği Üçleme inancını akıl ile izah etmek mümkün olmadığından, Hıristiyan yazarlar, bunun akılla anlaşılamayacağını, buna sadece inanılacağını vurgulayıp durmuşlardır: “Üç olan Tanrı’nın gizi, yaratılmış evreni o denli aşmaktadır ki, ya­ratılmış nesnelerle benzeşimler O’nu yeterli biçimde anlatamaz. Yine de Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarındaki dinsel konuları kaleme alan yazarların salık verdiği Üçlü Birlik yorumları ve özellikle Kutsal Kitâba dayanan yorumlar, derin saygı ile ele alınmalıdır...” (Adı geçen eser, s. 129-130)

Yukarıda ayrıntı ile belirttiğimiz gibi bu inancı tevhîde aykırı bulup benimsemeyen Hıristiyan mezhepleri de vardır ki Katolik çoğunluğu, bunları sapıklıkla suçlamışlardır. “Böylece Ariyonizm ve Makedon­ye­nizm’in sapkınlık-ları reddedilmiştir. Çünkü tanrı olan kişilerin eşit ve ebedî olduğunu kabul etmiyordu. Sabyelizm ve Modalizm’in diğer çeşitleri de reddedilmiştir. Çünkü gerçekte üç farklı kişi olduğunu kabul etmemişlerdir. Ancak tek bir kişi olduğunu söylemişlerdir. Bundan başka her çeşit gizi reddeden akılcı kuramlar da reddedilmiştir.” (a.g.e. s. 130)

Üç elemanın hem bir, hem ayrı tanrısal tabiata sahip varlıklar olması, akıl ve mantığın alamayacağı bir inançtır. Hıristiyanlar bunu bildikleri için bunu aklın kavrayamayacağını, sadece buna inanmak gerektiğini söyler, böylece de akıl almaz inancı körü körüne kabul ettirmek isterler. Allah'ın zatını kavramak aklın sınırı dışındadır ama varlığını kavramak aklın sınırı dışında değildir. Eğer varlığını kavramak mümkün olmasaydı, O'na inanmak gerekmezdi. İzah edilen bu felsefeyi akıl kavramıyor değil, kavrıyor ama doğru olmadığına kesinlikle hükmediyor.

Allah, üç elemandan oluşan bir varlık değildir. Kendisinden başka bütün varlıklar, O'nun yaratıklarıdır. O, tek tanrı olan, Allah'tır. O'ndan başka hiç kimsede tanrılık yoktur. O, oğul, evlat sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nun yaratığıdır, O'nundur.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş