İBÂDET(9)
Cumartesi, 22 Temmuz 2017 00:00

İBÂDET(9)

(...dünden devam)

Bu ve benzeri hadîslerden de âyetteki "Yanları yataklardan yükselir, uzaklaşır" cümlesiyle mü'minlerin gece ibâdet etmelerinin kastedildiği anlaşılır. Ayrıca son âyetteki incelik de bunu gösterir:

Gece ortasında ibâdetlerini gizleyip sırf Allah rızâsı için ibâdet eden mü'minlerin ödülü, yaptıkları işlere uygun olarak gizlenmektedir. "Hiç kimse onlar için ne göz aydınlatıcı (ni‘met)ler gizlenmiş olduğunu bilmez" buyuruluyor. Ameller nasıl gece ortasında gizlice yapılmış ise onların ödülleri de öyle gizlenmiş, saklanmıştır. Tâ ki verilen karşılık, yapılan işe denk olsun. Hasan-ı Basrî'ye şöyle denmiş: "Bir kavim amellerini gizledi, Allah da onlara gözlerin görmediği, insanın hatırına gelmeyen ni‘metler gizledi.” (İbn Kesîr, Tefsîr: 3/461)

Ebû Hüreyre, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yüce Allah buyurdu ki: 'Ben sâlih kullarıma, gözün görmediği, kulağın işitmediği, insanın kalbine gelmeyen ni‘metler hazırladım.' Sonra Peygamber (sav), isterseniz 'Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne göz aydınlatıcı ni‘metlerin saklandığını hiç kimse bilmez!' âyetini okuyunuz, demiştir." (Buhârî, Bed'ul-halk: 8, Tefsîr, Sûre: 32, Tevhîd: 35; Müslim, İmân: 312, Cennet: 2-5)

"190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette sağduyu sahipleri için ibretler vardır. 191- Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: "Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azâbından koru! 192- Rabbimiz, sen birini ateşe soktun mu, onu perişan etmişsindir. Zâlimlerin yardımcıları yoktur. 193- Rabbimiz, biz, 'Rabbinize inanın' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen inandık. Rabbimiz, bizim günâhlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle beraber al (bizi ma'nada onlarla beraber eyle)! 194- Rabbimiz bize, elçilerine va'dettiğini ver, Kıyâmet günü bizi rezil, perişan etme. Zira sen verdiğin sözden caymazsın!” (Âl-i İmrân: 94/190-194)

Bu âyetler, insanları, göklerin ve yerin yaratılışını düşünmeğe, kâinattaki yüksek sanatı anlamağa çağırmaktadır. Göklerin ve yerin yaratılışını, zerreden küreye yaratılıştaki ince düzeni, bu yüce ilim ve hikmet eserlerini düşünen insan, bunların kendiliğinden olamayacağını, kendiliğinden bu ince düzenin, bu doğa yasalarının kurulamayacağını anlar; bunları yaratan yüce varlığa bağlanır, bunların boş yere yaratılmadığını idrâk edip O'na sığınır. O'ndan gelen da‘vetçiye uyar, günâhlarının bağışlamasını diler.

Derin ve arı düşünce, mutlaka insanı kudreti sonsuz olan Yaratıcıya teslîmiyyete götürür. Bişr bn el-Hâris el-Hâfî, şöyle demiş: "İnsanlar, Allah'ın büyüklüğünü düşünseler, O'na isyân etmezlerdi." Temiz tefekkür, başlı başına bir ibâdettir. Allah'ın Elçisi(sav)in ilk ibâdeti, tefekkür şeklinde başlamıştı.

(devamı yarın..)