İBÂDET(6)
Çarşamba, 19 Temmuz 2017 00:00

İBÂDET(6)

 

(...dünden devam)

 

Bütün bunlar, takvânın, dinin özü olduğunu gösterir. Dinin emirlerini gönülden, istekle yapmak, takvânın tâ kendisidir. Yoksa sadece sağa sola dönmek, sadece şekil ve gösteriş önemli değildir. Önemli olan kişinin Allah'a, âhirete, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanması ve Allah rızasıiçin yakınlara,yetimlere,yoksullara,yolculara,kölelereyardım etmesi, namaz kılıp zekât vermesi, sözünde durması, güçlüklere, sıkıntılara sabretmesidir. İşte takvâ sâhipleri onlardır (Bakara: 92/177).

17- Tâğût'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı: 18- Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allâh'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar sağduyu sahipleridir. (Zümer: 59/17-18)

Zümer: 17-18: Tâğût’a kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelen insanlar, azaplara değil, müjdelere ereceklerdir. Duydukları sözlerin en güzeli olan Kur’ân’a uyan o kullar, Allah’ın, doğru yola ilettiği sağduyu sahipleridir.

Fahre’d-dîn Râzî’nin Tâğût'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var!” âyetinde Allah’a yöneldiler” cümlesi üzerine yaptığı güzel yorumu anmakta yarar görüyoruz:

“Tevrât’ın Beşinci Kitâbında Yüce Allah’ın, Mûsâ’ya: ‘Ey Mûsâ, bütün kalbinle İlâhına yönel!’ demiş olduğunu gördüm. Ben derim ki: ‘Gönülde Allah’tan başkasına en ufak bir yönelme kaldıkça kul, bütün gönlüyle İlâhına yönelmiş olmaz. Ne zaman ki kalb Allah’tan başkasına itâat anlamına gelebilecek her şeyden yüz çevirirse, işte o zaman bütün gönülle Allah’a yönelme oluşur. Şimdi bu âlemde ancak sebeplerle sonuçlara ulaşıldığı görüldükçe kul nasıl tam anlamıyla mâsivâdan yüz çevirebilir?’ sorusuna şöyle cevap veririz:

“Kalbin, mâsivâdan yüz çevirmesi, Allah’tan başka şeyleri yok saymakla olmaz. Çünkü bu safsatadır, bâtıldır. Bu sözün anlamı, bizzat Vâcibu’l-vücûd(varlığı kendiliğinden gerekli olan)ın yalnız tek olan (Allah) olduğunu; O’ndan başka şeylerin, mümkin (olabilir) varlıklar olduğunu bilmektir. Çünkü bu varlıklar, ancak Varlığı Gerekli olanın yaratmasıyla var olmaktadırlar.

“Cenâbı Hak, eşyayı yaratmada iki yöntem kullanmaktadır. Biri aracısız, sebepsiz yaratmadır ki gökler ve ruhsal âlem, bu tür yaratmanın eseridir; biri de aracı ile (sebeplerle) yaratmadır ki fizik âlem böyle yaratılmıştır. Bunu bilince bütün yaratıkların, “Allah için, Allah’tan ve Allah ile” olduğunu, O’ndan başka düzenleyici ve etkileyici olmadığını anlarsın. İşte böyle düşünen insan, gönlünü mümkin varlıklardan çevirip sadece ilk etkileyici ve ilk yaratıcıya yönelir, gönlü O’nunla meşgul olur. Çünkü Allah eğer ruhsal ve bedensel sebepleri, arzu edilene götürecek biçimde koymuşsa o şey olur; bu sebepleri arzu edilen şeyi doğuracak biçimde koymamışsa o şey olmaz. Bunu böyle bilen kulun gönlünde Allah’tan başkasına yönelme kalmaz. O sadece İlk Varlığa yönelir.

(devamı yarın..)