Bana ne oluyor *** Maide 38. âyetin izahı

Bana ne oluyor

Selamünaleyküm, Hocam yıllardır (4-5 sene belki daha fazla) anlam veremediğim gerginlik, sıkıntı, dalgınlık, konsantre olamama, hiçbir şey yokken aşırı derecede heyecan, telaşlanma tedirgin haller yaşıyorum ve fizyolojik belirti olarak el ayak üşümesi, terleme, iştah kesilmesi ve kulak çınlaması var. Sabah uyandığımda hiç uyumamış gibi yorgun hissetme ve sabah kalktığımda başımda böyle nasıl anlatsam bir etki var, kesik kesik gelen bir manyetik etki gibi şeyler hissediyorum; beynimin içinde bir şeyler geziyor sanki. Hiç yataktan kalkasım gelmiyor. Bazen de başımda sancılar hissediyorum; anlık oluyor bu sancılar. Bazen de şiddetli ağrılar oluyor. Ayrıca çok kısmetsizim; işlerim yolunda gitmiyor.

Bazen aşırı derecede hiç olmayacak şeylere sinirleniyorum, havalı bir tip oluyorum. Bazen de çok sakinim, iyiyim. Devamlı aklımdan düşünceler geçiyor; olur olmaz her konuda düşünceler akıyor, sanki kafamda birisi konuşuyor gibi. Bazen farkına bile varmıyorum bu düşüncelerin. Duruyorum diyorum ''bu kafamdan geçenleri ben mi düşünüyorum'' diye, hayır ben düşünmüyorum. Kendiliğinden akıyor ve hocam annem ya da ben kendim Felak, Nas, âyetel-kürsi gibi sureleri okuyunca hem rahatlıyorum hem de fizyolojik belirtiler kalmıyor.

Yalnız bu devamlı olmuyor; okuduktan bir süre sonra tekrar başlıyor. İnternetten araştırdım biraz cin musallat olabilir ya da nazar olabilir gibi yazılar okudum ve bir hocaya gittim, o da okudu bana ''şeyler üşüşmüş'' dedi ama şeyler ne, bilmiyorum muska falan verdi. O hoca okuduktan sonra bir hafta kadar iyiydim ama sonra tekrar başladı. Annem veya ben sure okuduğumda esneme ve göz yaşarması oluyor. Annem üzerine ağırlık bastığını, başında baskı olduğunu söylüyor. Yardım eder misiniz? Bende ne var, neden böyle olur, nasıl çözülür? Saygılar

Cevap: Ben bu yazdığınız şeylerin uzmanı değilim. Bana göre siz bu yazdıklarınızı bana veya hocalara değil, pskiyatr'a anlatın. Çaresini o belirler. Okumaya gelince siz zaten kendinize okuyorsunuz, Felak, Nas, Âyetelkürsi, okuyun. Kur'ân okuyun. Allah'a sığının. Namazınızı kılın. İnşaallah zamanla sıkıntılarınız geçer. Allah sağlık versin.

 

Maide 38. âyetin izahı

Merhaba Süleyman Bey, ben üniversitede okuyan, köşenizi de takip etmeye çalışan genç bir okurunuzum. Verdiğiniz cevapları her zaman Kur’ân'ı dayanak gösterdiğiniz, net cevaplar olduğu için çok beğeniyorum.

Şimdi adını vermek istemediğim bir internet sitesinde Kur’ân başta olmak üzere dinlerin mantıksızlığını kanıtlamaya çalışan fikirler savunuluyordu. Yazılanları kendi mantığım içinde değerlendirirken size bir konuda yazmak, danışmak istedim. Konu ise Maide suresi 38. âyet. İnternetten bulduğum sizin tefsirinizi aşağı yazıyorum:

"Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir cezâ olarak ellerini kesin! Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir."

Günümüzde hırsızlıkların şekli o kadar çeşitli ki, neredeyse hiç kimse hırsızlık yaparken artık elini kullanmıyor, başka yollardan işini hallediyor desek yanlış olmaz. Ayrıca bir kişinin elini kesmek, çok hırsızlık için çok ağır bir ceza değil midir?

Diğer merak ettiğim bir husus da bu âyette emredilen ceza, Peygamber efendimiz zamanında ne şekilde uygulanmıştı?

Cevap: Kur'ân cezaları orijinal olarak ilk defa Kur'ân tarafından getirilmiş cezalar değildir. Bu cezalar daha önce toplum tarafından kullanılıyordu yahut Yahudilerin Kitabında vardı. Kur'ân bunlardan, o zamanki toplum yapısına yararlı olanları almış, tadil ederek uygulanmasını emretmiş; kimini de kaldırmış, değiştirmiştir. El kesme cezası da Kur'ân'dan önce vardı. İslâm'dan önce Kureyş kabilesi, Duveyk isimli bir hırsızın elini kesmişti.

Kur'ân da bu cezanın uygulanmasını emretmiş ama devamı olan âyette şayet hırsız tevbe edip uslanırsa, ondan vazgeçilmesi, yani elinin kesilmemesi, çünkü Allah'ın çok affeden ve acıyan olduğu vurgulanır. O halde önemli olan hırsızın elini kesmek değil, toplumdan hırsızlığı kaldırmak veya önlemektir. Eğer hırsızlık daha hafif cezalarla veya yöntemlerle önlenebiliyorsa ille el kesmek şart değildir. El kesmekle Allah'a karşı sevap işlenmiş olmaz. Çünkü bu, toplum düzenini ilgilendiren bir husustur. Allah'a ibadet değildir. Toplum, eğer düzeni başka yöntemle sağla­yabi­li­yorsa sorun yok, öyle yapsın, zavallının eli kesilmesin, daha iyi.

Ama bu ağır ceza ile büyük ölçüde hırsızlık önlenir, güvenlik sağlanırken bunu ağır görüp kaldıran ve bu yüzden Kur'ân'a saldıranlar, Taksim'de herkesin gözü önünde kadınlara saldırıp sadece paralarına, takılarına değil, mahrem yerlerine el atan, hatta tecavüz edenler artmaktadır. Haydi, önle önleyebilirsen. Hele suçu sabit, uslanmaz bir hırsızın eli kesilsin bakalım bir daha başkaları cesaret edip kadınlara musallat olur mu, el âlemin malına, namusuna tecavüz eder mi?

Ayrıca şunu belirtmek gerekir ki hırsızlık cezasının uygulanması için ille el ile çalmak gerekmez, ayağıyla çalanın da eli kesilir, İnternet yoluyla çalanın da eli kesilir. Önemli olan çalma aracı değil, çalma suçunun kesinlikle sabit olmasıdır.

Hz. Peygamber döneminde Mekke'de Mahzum kabilesinden Fâtıma isimli bir kadın hırsızlık etmişti, eli kesilecekti. Kureyşin ileri gelenleri, şerefli bir aileye mensup bu kadının elinin kesilmemesini Peygamber'den rica etmek üzere, Peygam­ber'in çok sevdiği genç Üsame'yi gönderdiler. Üsame ricayı iletince Peygam­berimiz:

Sen bana Allah'ın bir hükmünü uygulamamak hususunda aracılık mı yapıyorsun? Allah'a andolsun ki Muhammed'in kızı Fatıma da çalsa elini keserim! dedi
 

 

   Copyright @ Süleyman AteÅŸ