MESCİD-İ AKSÂ: TARİHÎ BOYUT (7)
Pazar, 24 Aralık 2017 00:00

MESCİD-İ AKSÂ: TARİHÎ BOYUT (7)

(...dünden devam)

Ömer bu ma'bedleri tevhîd ma'bedi gördüğü ve Kur'ân Tevhîd ehlini kardeş ve yoldaş gördüğü için böylesine bir hoşgörü göstermiştir. Kudüs Patriği ve Hıristiyan halk da Ömer'den son derece memnun ve razı olarak onu selâmlamışlardır. İlâhî dinler, insanları dost ve kardeş yapmayı hedeflemişler, Son Peygamber kendi Mescidinde Hıristiyan cemaatini konuk etmiş ve kendi dinlerine göre ibadet etmelerine müsaade etmişken; Hıristiyan Kudüs patriği de Müslümanların halifesini en kutsal kilise­lerinde İslâm namazını kılmaya çağırmışken sonradan aynı kardeşlik ruhu devam ettirilmemiş, din adına insanlar boğazlanmış, daha doğrusu insanlar dünya çıkarı için dini maske olarak kullanmışlardır. Müslümanları imha etmek için asırlarca Haçlı seferleri düzenlenmiştir. Hâla da her iki tarafta kimi aşırı gruplar iktidar hırsı için dini alet etmektedirler. Müslümanlar içinde türeyen bazı fanatikler, haksız yere günahsız insanları televizyon ekranları önünde boğazlıyor, öbür yandan Avrupa'nın çeşitli kentlerinde fanatikler Müslümanların evlerini kundaklıyor, yakıyor, masum insanları öldürüyorlar. Peki bu yapılanlar, "Kayserin hakkı (yani dünya iktidarı, mal mülk) Kayserin, Allah'ın hakkı (yani sevgi ve kulluk) Allah'ındır.", "Yanağına bir tokat vurana öbür yanağını da çevir!" diyen İsa mesajına; yahut: "Kim, bir cana kıymamış, ya da yer­yüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öl­dürmüş gi­bidir. Kim de onu(n hayâtını kurtar­mak sûre­tiyle) yaşa­tırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur." (Maide: 32) diyen Kur'ân ve Tevrat mesajına, "Biz peygamberler baba bir kardeşleriz" diyen Peygamber mesajına uygun mudur? Hayır, Peygamberler, inananların kardeş olmasını isterlerken zamanla onların mensubu olduklarını söyleyenler verilen mesajın tersini almışlar, dostluk yerine düşmanlığı yeğlemişlerdir. Za­man olur inşaallah İlâhî dinlerin hedeflediği kardeşlik ruhu dünyaya hâkim olur.

İşte Ömer'in Hıristiyanlara muamelesi böyle olmuştur. Ama son­radan bazı tarihçiler Ömer'e aslı astarı olmayan şeyler yakıştır­mış­lardır. Gûya Ömer Kudüs barış antlaşmasına Hıristiyanların, gece veya gündüz kiliselere serbestçe girip çıkmalarına mani olmamalarını, dinlerini kim­seye yaymaya çalışmamalarını, Müslüman kıyafeti giymemelerini, Müslümanlar gibi süslenmemelerini, Arapça konuşmamalarını, Müslü­man isimleri takmamalarını, ata binmemelerini, silah taşımamalarını, sokaktan geçen Müslüman'ın önünden ayağa kalkmalarını, yanlarına bir Müslüman gelirse ayağa kalkmalarını, o oturmadan da oturmamalarını, şarap satmamalarını, kiliselerinde yükseğe haç asmamalarını, çan çalmamalarını, Müslüman'ın hizmetçisini kendilerine hizmetçi almamalarını ve benzeri şeyleri şart koşmuştur. İlk tarih kitaplarında böyle şeyler yoktur, sonraki tarihçilerin uydurduğu bu türlü savlar hep Ömer'e iftiradır. Bu tür savlar sonradan Müslümanlar arasında taassuba yol açmıştır. Ama Ömer bu tür anlayışlardan uzaktır. Onun böyle baskıları düşünmesine ihtiyacı yoktu. Allah ona bu Kutsal kentin anahtarlarını lütfetmiş, Patrik ve yakınları, halk ona saygı göstermiştir. Ömer daima ihtiyatlı hareket eden bir halife idi. Zaferleri asla onu gurura, acımasızlığa sevk etmemiştir. Bundan dolayıdır ki insaflı Hıristiyan tarihçiler de Ömer'in adaletini, şefkatini, Kutsal Kente saygısını ve yaptığı Barış Antlaşmasında kent halkına âdil davrandığını itiraf etmektedirler.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş