CENNETE KİM GİRER? (5)
Pazar, 29 Ekim 2017 00:00

CENNETE KİM GİRER? (5)

(...dünden devam)

Önceki Kitapları doğrulayıcı olarak indiğini vurgulayan Kur’ân, onları nasıl nesheder? Onları neshetmek için kendisinin onları doğrulamaması, onlara ters olması gerekir. Çünkü nesh, ancak zıt şeyler arasında olur.

Kurân, Hz. Peygamber'e, kendinden önce gelen peygamberlerin yoluna uymasını[1] , onların izinde gitmesini emrederken; insanlar, hadîs şekline soktukları bâzı düşüncelerle önceki peygamberleri, Hz. peygamber'e ümmet yapma çabası içine girmişlerdir.

Kur'ân prensiplerine ters düşen bu tür iddiâlar batıldır. Hem zaten İslâm âleminde cehalet, egoizm, dar düşünce o boyutlara varmış ki, türeyen gruplar, ekoller, başka din mensupları şöyle dursun, kendi cemâatlerinden olmayan Müslümanları kâfirlikle itham edip cehenneme sokmaktadırlar. Falan cemâat, kendi mensuplarından başkalarına cennet vizesi vermiyor; filân cemâat de fırka-i nâciye(kurtuluşa erecek fırkanın) sadece kendileri olduğunu söylüyor. Falan kişinin yolunda olmayan hiç kimse, ne kadar ibâdet ederse etsin, cennete giremez, diyecek kadar işi çığırından çıkaranlar, dini yozlaştıranlar var. Eğer gerçekten cennet onların elinde olsaydı, altı milyar insan içinden, en büyük ihtimalle sadece yarım veya bir milyon insana yer verir, ötekilerin hepsini topluca cehenneme atarlar, onların sonsuzluk içinde ateşte cayır cayır yanmasından dört köşe olur­lardı. Kur’ân, bu tekelci zihniyetin sahiplerine diyor ki: “Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi.”(Nisâ: 98/53)

Aslında bu tekelcilik, dar görüşlülük yeni de değildir. Bakın Gazâlî, kendi zamanı için ne diyor:

“Her fırka karşıtını kâfir sayıyor ve onu Peygamber’i yalanlamakla suçluyor. Hanbelî mezhebi mensubu, Eş‘arî mezhebi bağlısını, Allah’ın üstte oluşu ve Arşta oturuşu konusunda Pey­gamber’i yalanladığı sanısıyla tekfîr ediyor; Eş‘arîci de Allah’ı yaratıklara benzettiği ve “O’nun benzerinin asla olmadığı” hususunda Peygamber’i yalanladığı gerekçesiyle Eş‘arî­ci’yi kâfirlikle damgalıyor. Eş‘arîci, Allah’ın görülebileceği, ilim, kudret gibi sıfatlarının olduğu hakkında Peygamber sözlerini yalandığı sanısıyla Mu‘tezileciyi kâfir sayarken, Mu‘tezi­leci de Allah’a sıfatlar vermekle kadîmleri çoğalttığı ve tevhîd ilkesinde Peygamber’i yalanladığı sanısıyla Eş‘arîleri kâfir yapıyor.”Daha sonra, bir varlığın zâtî (özsel, temel), hissî (duyusal, algılanır), hayâlî (düşsel), aklî (düşünsel) ve şibhî (benzersel) olmak üzere beş yönü bulunduğunu, Peygamber’in haber verdiği şeyleri, bu varlık yönlerinden herhangi birine göre düşünüp kabul edenin, Peygamber’i yalanlamış olmayacağını; bu gerçeği bilmeyen kimselerin, haberi kendi algıladıkları biçimde düşünmeyen mu­halif kimseleri Peygamber’i yalanlamakla suçladığını belirten Gazâlî, başkalarını küfürle suçlamanın doğru olmadığını açıklıyor (Necm: 23/6-15. âyetlere bakınız)

 



[1] . Enâm: 55/90

 

(devamı yarın..)