Namaz niyyeti

Namaz niyyeti

Sayın Hocam, beş vakit namazın hemen arkasından ''en son kazaya kalan ...'' diye niyet edip en son kazaya kalan namazı kaza ediyorum. İkindi namazından hemen  sonra kaza namazı kılmamın bir mahzuru var mı? Saygılar sunuyorum. Ruhi Beşiktaş

Cevap: Bile bile kılmadığınız namazların kazası yoktur. Onlar için tevbe edeceksiniz. Ama bir mazeret dolayısıyla kılamadığınız bir iki günlük namazı, sırası ile kılacaksınız. İşin doğrusu budur. Bu konuda soru ve Cevaplarla İslâm adlı 6 ciltlik eserimi okursanız hayli bilgilenirsiniz.

Ama siz ille kaza kılacağım diyorsanız "en son kazaya kalan" gibi uydurma niyetler yapmayın. Namaz kılın, kardeşim namaz. Niyet, insanın yapacağı ibadeti içinden geçirmesidir. İşi bu kadar şekliyata ve ayrıntıya dökmeğe gerek yoktur. Çünkü bu tür ayrıntılar Kur'ân'ın getirdiği din değildir.

Fıkıh kitaplarına göre İkindi namazından sonra nafile namaz kılınmaz ama kaza kılınabilir. Bu vesile ile kerahet vakti hakkındaki görüşümüzü burada bir kez daha açıklamak isterim:

Kerâhet vakitleri

Sabah namazının ve ikindi namazının farzı kılındıktan sonra, yani güneş doğarken, batarken, bir de öğle vakti güneşin, tam ufkun ortasına geldiği zaman nafile namaz kılmanın mekruh olduğunu belirten bazı rivayetler vardır. Şeyh Alî Nâsıf, et-Tâcu’l-Câmi’u li’l-Usûl, fî Ahâdîsi’r-Resul adlı eserinde bu rivayetleri toplamıştır. Abdullah ibn Abbâs’a dayandırılan bir rivayete göre Hz. Peygamber, sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra da güneş batıncaya kadar (nâfile) namaz kılmaktan men etmiştir.

Abdullah ibn Ömer’e dayandırılan bir rivayete göre de Peygam-ber (s.a.v.) şöyle demiştir: “Güneş doğarken, batarken namaz kılmaya çalışmayınız. Çünkü güneş, şeytânın iki boynuzu üzerine doğup batar.”

(Bu söylemi yorumlayanlar, güneşin doğuş ve batış anlarında şeytanlar güneşi sarıp kuşatırlar. O zamanda kendilerine tapılmasını beklerler şeklinde açıklarlar.)

Bir rivayette de: “Güneşin kaşı görününce, güneş yükselinceye dek namazı erteleyin; güneşin kaşı kaybolunca, tam batıncaya kadar namazı erteleyin” denilmektedir (Şeyhan ve Nesâî)

Amr ibn Abse de şöyle demiş: “Ey Allah’ın Elçisi, dedim, gecenin hangi vaktinde namaz ve dua daha çok işitilir (kabul edilir)? Buyurdu ki: Gece ortasının sonları. O zaman dilediğin kadar namaz kıl, çünkü o vakitte kılınan namaz meşhuddur, mektuptur (melekler o namaza tanık olurlar, onu yazarlar; o namaz gerçekten kılınacak, kabul edilecek namazdır). Sabah namazını kılıncaya dek ibadet et. Sabah namazından sonra güneş doğup bir iki mızrak boyu yükselinceye dek kıs (artık namaz kılma). Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar. O zamanda kâfirler güneşe taparlar. Ondan sonra dilediğin kadar namaz kıl, namaz meşhuddur, mektuptur. Nihayet mızrağın gölgesi kendisine eşit duruma (yani sağa sola sapmadan tam ortaya gelip kendisine yapışır hale) gelince kıs (o zaman namaz kılma). Çünkü o zaman cehennem iyice yakılıp ısıtılır, en sıcak hale getirilir. Ve kapıları da açılır. Güneş ufkun ortasından (sağa) kayınca yine dilediğin kadar namaz kıl, namaz yapılması gereken bir ibadettir; melekler ona tanık olur. Tâ ikindinin farzını kılıncaya dek. Ondan sonra güneş batıncaya kadar kılma. Zira güneş, şeytanın iki boynuzu arasına batar ve kâfirler güneşe taparlar.” (Müslim ve 4 Sünen).

Başka rivayette de Hz. Peygamber, Cuma günleri hariç, diğer günlerde gündüzün tam ortasında namaz kılmaktan hoşlanmazdı. Çünkü o zaman cehennem iyice yakılıp kızdırılırmış.

Görüldüğü üzere burada üç rivayet var. Biri Abbas oğlu Ab-dullah’a, öteki Ömer oğlu Abdullah’a, üçüncüsü de Abse oğlu Amr’a dayandırılmıştır. Bu üç kişiye dayandırılan habere göre Peygamber, belir-tilen zamanlarda namaz kılmamayı öğütlediği yahut bu zamanlarda na-maz kılmaktan hoşlanmadığı anlatılırken başka bir rivayette ise ibadet için hiçbir zaman sınırlaması bulunmadığı vurgulanmaktadır: Nesâî’nin rivayetine göre Hz. Peygamber: “Ey Abd-i Menâf Oğulları, hiç kimsenin, gece gündüz, dilediği zaman, Ka’be’yi tavâf etmesine ve namaz kılmasına engel olmayınız!” (Et-Tâcu’l-Câmiu li’l-Uslûl: 1/149–150) buyurmaktadır. Bu rivayet, bazı vakitlerde namaza kısıtlama getiren öteki rivayetlere aykırıdır. Ayrıca bu kerahet vakti hakkındaki rivayetler Kur’ân’a da aykırıdır. Çünkü Kur’ân’da namaz için bir vakit sınırlaması getirilmemiş, tam tersine güneş doğarken, batarken, namaz kılınması, sabah akşam her zaman secdeye vararak Allah’ın anıl-ması emredilmiştir:

“Gündüzün iki ucunda (sabah, akşam) namaz kıl!” (Hûd: 114), “Rabbini, içinden, yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gâfillerden olma!” (A’râf: 205), “Göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez Allah'a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam (uzanıp kısalarak O'na secde etmektedirler).” (Ra’d: 15), “(Allah’ın ışığı), yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Onların içinde sabah akşam O'nu tesbîh eder(şânının yüceliğini anar)lar” (Nur: 36)

Bu âyetlerde güneş doğarken, batarken her zaman Allah’ın anıl-dığı belirtilmekte ve Allah’ı böyle ananlar övülmektedir.

Rivayetlerde geçen “Güneş, şeytanın iki boynuzu arasında doğar, batar” söylemi bilimsel gerçeklere terstir. Gerçi bunu o zamanlarda şeytana tapıldığı şeklinde mecazi bir söylem olarak yorumlamışlardır ama doğrusu akıl ve gönül Peygamber’in böyle bir ifade kullandığını kabul etmiyor. Zira güneş ne doğar, ne de batar. Güneşin doğup batması, dünyanın, kendi ekseni çevresinde dönmesinden kaynaklanır. Ayrıca güneş, öyle şeytanın boynuzları arasına sığacak kadar küçük değildir.

Anılan âyetlerin gösterdiği üzere Kur’ân’da namaz için bir sınırlama konulmaması gerçeğine aykırı olduğu gibi, ayrıca birbiriyle de çelişkili olan ve bir iki asır ağızdan ağza dolaştıktan sonra yazıya geçirilen iki üç kişiye dayandırılmış aktarımlarla din hükmü saptanamaz.

Nitekim Hz. Alî, namazgâhta, bayram namazından önce namaz kılan bazı kimseleri görünce: "Ben Allah Elçisinin böyle yaptığını görmedim" buyurmuş; "Öyle ise niçin menetmiyorsun?" diyenlere: "Namaz kılmakta olan bir kulu men eden adamı gördün mü?" (Alak: 10-11) tehdidi altına girmekten korkarım, demiştir (Râzî, Mefâtîh: 30/21).

Namaz için kerahet vakti diye bir şey yoktur. Her zaman namaz kılınabilir. Hiç ibadet için kerâhet vakti olur mu? Falana veya filana benzememek için gerekçesi ise anlamsızdır. Dünyada bu kadar din ve ibadet türü var. Pekâlâ, Müslümanların kerahet vakti saymadıkları ibadet zamanlarında da ibadet eden başka din mensupları var. Öyle ise onlara benzememek için normal ibadetleri de mi bırakacağız? Hem Allah’a ibadet edenlere benzememek diye bir prensip de yoktur. Çünkü yüce Allah, Hz. Peygamber’e kendinden önceki peygamberlerin izinde gitmesini emretmektedir (En’âm: 90)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş