CENNET SENARYOLARI
Perşembe, 17 Ağustos 2017 00:00

CENNET SENARYOLARI*

Saygıdeğer Hocam, 28. 02. 2008 Perşembe günü bir kanalda bir din programcısının, cenneti tanımlayan sözlerine şahit oldum: "Cennet'de insan boyu ne olacak? Kısa olacak!", "Cennet'de eş ve çocuk? Eş de çocuk da olacak, ama bildiğimiz türden değil. Bir anda doğum olacak ve gelişmiş bir çocuğumuz olacak!", "Cennet'de estetik ve güzellik, Cennet'de estetik ihtiyacı olmayacak, oradaki dükkânlarda insan silüetleri olacak, beğendiğimizi alacak ve o görüntüye bürüneceğiz!" vs. vs.

Yukarıdaki olayı canlı izlerken hemen aklıma geleni okumuş gibi konuşmacı bir düzeltme yapar "Kur’ân'da böyle teferruatlar yoktur; ama teferruatları Peygamberimizden ve hadislerinden öğreniyoruz" diye cin gibi bir açıklama yaptı, bravo doğrusu! Yakın bir geçmişte bir cuma namazı öncesi, sohbet dinliyorum (özellikle erken giderim ki bakalım hocalar ne anlatır, insanların ruh halini nasıl güzelleştirir, ama nafile!). Hoca'nın söylediği aynen şöyle (sözüm ona Peygamberimizin çok mukaddes bir insan olduğunu anlatacak ya): "Peygemberimizin dışkısı bile toprağa karışmıyor, kaybolup gidiyor!", o an dışarı çıkıcam kalabalıktan çıkamıyorum; Allah'a sığınıp namazı bitirmeye gayret ettim, çıktım, bir daha da gitmedim. Diyanet'e şikâyet etmedim, şikâyeti sevmem, Allah'a havale ettim. Bir başkası bir başka camide, "karılarınızı çalıştırmayın" diye sözüm ona öğüt veriyor. Gazetelere çıkan bu acizi de mutlaka biliyorsunuzdur. Çok şükür ki kadınlarımız kızlarımız şerefleriyle çalışıyorlar . Zaman zaman muhteşem Sultan Ahmet Camii'ne giderim, sohbetlerinde çirkin siyasetçiler gibi konuşuyorlar. Aslında bunların görevi insanlara, güzelliği, sevgiyi, doğruluğu aşılamak değil mi? Neden insanların ruh halini güzelleştirmek için çaba göstermezler? Dinimizin güzelliklerini anlatmaları gerekmez mi? Meselâ neden hiçbiri temizlik hakkında öğüt vermez? Çöp arabalarının üzerinde şu yazı vardır: "Temizlik imandandır". Ne yazar diye sorduğumda, suratıma bakarlar. Cevap aslında ağır ama bence şöyle: "Temiz olmadığımıza göre........!!!". Bu sözlerim tabi ki pis insanlar için.

Sözün özü; ben o zatı aslında dinlemem, zaman zaman neler üflüyor diye şöyle bir bakarım. Maalesef bütün anlattıkları, 1400 sene öncesi olaylar. Bir türlü günümüze gelemedi, hayrettir hayret! Bu işler bilimselleşmişken, o masal üstüne masal anlatıyor.

Kur’ân-ı Kerîm'i Türkçe’sinden okuyorum. Bugüne kadar anlatılanlar ve duyduklarımın birçoğu kutsal kitabımızda yok, iyi ki de yok…Saygıdeğer Hocam, inanın sırf sizi okumak için Vatan Gazetesi alıyor ve sizinle mutlu oluyorum. Allah size çok sağlıklı ve çok güzel ömürler versin. Ellerinizden öperim. Saygılarımla...

Cevap: Sevgili dostum ben ne diyeyim siz … dinliyorsunuz. Bravo, vaktinize yazık etmiyor musunuz? Ama bu millet layığını buluyor. Adamın her program için yirmi bin lira aldığını iki gün önce Sabah gazetesi yazdı. Bir yere gidiyor sözde konferans vermeğe dört bin kişi geliyor onun masallarını dinlemeye. Biz tek kuruş almadık, hep bedava konuştuk ama bize rağbet yok. Konferanslarımıza sadece 2-3 yüz kişi gelir, fazla yok. Neden? Çünkü hurafe anlatmıyoruz, masal anlatmıyoruz. Kur'ân dinini anlatmaya çalışıyoruz. O halka lazım değil, Halka lazım olan masal. Ne demiş şair:

"Ma 'rifet iltifata tabi'dir

Müşterisiz metâ zâyi'dir."

Selam ve sevgilerimle efendim.

 

*yazı arşivden alınmıştır