TERÖRİZMİN CEZASI (4)
Çarşamba, 09 Ağustos 2017 00:00

TERÖRİZMİN CEZASI (4)

(...dünden devam)

Nitekim Abdullah bn Abbâs da bu âyetin, Peygamber'le yaptıkları antlaşmayı bozan Kitâb ehli hakkında, yahut Müslümanlara saldıran müşrikler hakkında indiğini söylemiştir (İbn Kesîr, Tefsîr: 2/48).

Bu Ureynelilerin, Allâh ve Elçisine karşı terör yaptıklarını varsa­yalım. Âyette sayılan ceza, sadece Allah ve Elçisine karşı savaşmanın değil, bu savaşla birlikte bozgunculuk yapmanın cezasıdır. Çünkü yük­lemler birbirine (ve) edâtıyla bağlanmıştır. Şayet (ev) edâtıyla bağlanmış olsaydı, bu eylemlerden herhangi birini yapana, bu cezalardan biri verilirdi. Ama öyle değil, yüklemler (ve) ile bağlandığından, her iki eylemi birlikte yapana, yani hem Allah ve Elçisiyle savaşıp hem de yeryüzünde bozgunculuk yapana bu cezalardan biri uygulanır.

Şimdi bu Ureyneli sığınmacıların yaptığı varsayılan eylem nedir? Allah ve Elçisiyle savaşmak değil. Develeri götürmek. Herhalde buna engel olan çobanı öldürmek. Eğer çobanı öldürmüşlerse, bunun için kısas yapılır, yani öldüren kişi öldürülür. Ama bu cinâyetin sübutu, şâhitlerin şehadetiyle vuku bulur. Bu adamların çobanı öldürdüğünü kim görmüş? Herhalde kendileri gelip de böyle yaptıklarını söylemediler. O zaman en ufak bir kuşku ile kısas cezası düşer. Bu, İslâm hukukunun bir kuralıdır.

Develeri götürmek ise bir hırsızlık sayılır. Ama develer kapalı yerden çalınırsa el kesme cezası uygulanır, el ve ayak kesme cezası değil. Bu olayda develer, açıktan götürüldüğüne göre buna el kesme cezası da uygulanmaz. Daha hafif ceza verilir.

Demek ki bu olay, âyette anılan eylemlere uymamaktadır. Tutalım ki âyet, bu olaya işâret etmektedir. Bu kez bunlara, âyette sayılan cezaların hepsi veya ikisi değil, sadece biri uygulanır. Çünkü âyete göre bunlara ya ölüm cezası verilir, ya el ayak kesme veya sürgün cezası verilir.

Genellikle cezaların en hafifini uygulama, bir prensiptir. O halde Peygamber, bunlara sürgün cezası uygulayacağı yerde ne diye âyette zikredilmeyen cezayı uygulasın? Çünkü rivâyetten anlaşıldığına göre Peygamber, hâşâ, bunların el ve ayaklarını çapraz kestirmiş, gözlerini de oydurmuş, sonra Güneşin iyice yakıp kavurduğu Harre bölgesine götürtüp ölüme terk etmiş. Sıcaktan kavrulan, ıstıraptan kıvranan bu adamlar, susuzluktan ve açlıktan dolayı taşları kemire kemire, acılar içinde ölüp gitmişler.

(devamı yarın..)