MESCİDİ AKSA KUDÜS ŞEHRİNDE OLMAK ZORUNDA MI? (2)
Çarşamba, 02 Ağustos 2017 00:00

MESCİDİ AKSA KUDÜS ŞEHRİNDE OLMAK ZORUNDA MI? (2)

(...dünden devam)

Kaynaklar, Mescid-i Aksâ’nın, Süleyman Ma‘bedi olduğunu söylüyorlarsa da Peygamber(sav)in döneminde Süleyman Ma‘bedi, bir harâbeden ibaret olup adı Mescid-i Aksâ değildi. Zaten İsrâ Sûresi’nin 7. âyeti de Mescid’in düşman tarafından harabe­dildiğini belirtmektedir. Gerçi âyette Süleyman Ma‘bedi, mescid olarak anılmakta ise de Mescid-i Aksâ şeklinde özel bir unvanla anılmamaktadır. Kur’ân’da mescid, ma‘bed anlamında kullanılmıştır. Bu bakımdan Süleyman Ma‘bedi de elbette mesciddir. Fakat bu Ma‘bed’in, Hz. Peygamber’in yürütüldüğü Mescid-i Aksâ olduğuna dair Kur’ânî bir kanıt yoktur.

Hz. Ömer döneminde Süleyman Ma‘bedinin yerine yapılan mescide, Mescid-i Aksâ adı verilmiştir. Bu durumda Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Aksâ olmadığına göre İsrâ Sûresi’nin bu ilk âyetinde sözü edilen Mescid-i Aksâ’nın, Süleyman Ma‘bedi’nden ayrı bir mescid olması gerekir.

Alfred Guillaume, bir araştırma yazısında Mescid-i Aksâ’nın yeri hakkında iki kaynaktaki rivayete dikkat çekmektedir. Bu kaynaklardan biri Vâkıdî’nin Mağâzîsi, diğeri de Ebû’l-Velîd Ahmed bn Muhammed el-Ezrakî’nin (ö. 212, 217 veya 219)nin, Aḫbâru Mekke adıyla basılan kolleksiyonudur.

Vâkıdî (130-201), Hz. Peygamber’in, Zî’l-Ka‘de’nin son beş gününde, Perşembe günü Ci‘râne’ye gelip orada onüç gece kaldıktan sonra, karşı yakada bulunan Mescid-i Aksâ’ya geçip orada ihrâma girdiğini, Resullah’ın namazgâhının Ci‘râne’deki Mescid-i Aksâ olduğunu; Mes­cid-i Ednâ(Yakın Mescid) adını taşıyan Mescidi ise Kureyşli bir adamın yaptığını; Resulullah’ın, Ci‘râne Vâdîsini ihrâmsız geçmediğini yazıyor.

Ezrakî ise bu konuda şöyle diyor: “Mücâhid’le birlikte Ci‘râne’de Vâdî’nin arka tarafından ihrâma girmiş olan Muhammed bn Târık, Hz. Peygamber’in de buradan ihrâma girdiğini söylemiş ve demiştir ki: ‘Ben Ci‘râne’de birlikte ihrâma girdiğim Mücâhid bana dedi ki: Mescid-i Aksâ, Vâdî’nin öte yakasında, Peygamber’in namaz kıldığı yerdir. Bu Mescid-i Ednâ(Yakın Mescid) ise Kureyşli bir adamın bir duvar çevirerek yaptığı namazgâhtır (Alfred Guillaume, Where was al-Masjidd al-Aqsâ?, Al-Andalus dergisi, sayı: 18, s. 323-336).

Bu durumda Mescid-i Aksâ, ne Kudüs’teki Süleyman Ma‘bedi, ne gökte bir ma‘bed’dir. Hz. Peygamber’in, zaman zaman gidip namaz kıldığı, Ci‘râne Vâdîsinde bulunan bir namazgâhtır. Ci‘râne Vâdîsinin Arafât yakınında bulunan kıyısında, bir Kureyşli tarafından yapılan mescide Mescid-i Ednâ, Hz. Peygamber’in namaz kılıp ihrâma girdiği namazgâhına da Mescid-i Aksâ denmiştir. Ancak âyette bunun, çevresi mübârek kılınan bir mescid olduğu söyleniyor. Bu bereketlilik sıfatı, Mekke’deki Mescid-i Harâm için de kullanılmıştır: “Doğrusu insanlara (ma‘bed olarak) ilk kurulan ev, Mekke’de olandır. Âlemlere uğur, bereket ve hidâyet kaynağı olarak kurulmuştur.” (Âl-i İmrân: 94/96) Aynı kentte ve Hac Vakfesinin yapıldığı Arafât yöresindeki bir mescid için de bu sıfatın kullanılması gayet doğaldır. Çünkü insanların toplanıp duâya durdukları bu yerde aynı zamanda satıcılar çeşitli ürünler satar, ekonomik bir canlanma, bolluk, bereket olur.

(devamı yarın..)