BİR KÜLTÜR KENTİNİ TANITAN ÖNEMLİ BİR KİTAP (1)
Pazar, 11 Haziran 2017 00:00

BİR KÜLTÜR KENTİNİ TANITAN ÖNEMLİ BİR KİTAP: "SEKİZİNCİ ŞEHİR-İZ BIRAKANLAR" (1)

Ünlü Yazıcızade Ahmed-i Bican'ın torunlarından Zekeriyya BİCAN'ın, Harput-Elazığ bölgesinde yetişmiş olan bilginleri, şairleri, devlet adamlarını ve öteki ünlü kişileri tanıttığı bu eser, büyük boy 724 sayfadan oluşmaktadır. Yazar, Elazığ'ın yetiştirdiği ünlü kişilerin özgeçmişlerini kendi kalemlerinden anlatmaktadır. Kitap, Elazığ valisi Sayın Muammer Erol'ün, Elazığ hakkında kısaca düşüncelerini anlatan takdim yazısıyla başlar. Önsözde belirtildiği üzere aslında kitap iki ciltten oluşur. "Sekizinci şehir Elazığ'a Harput'tan İnciler" adını taşıyan birinci cildi daha önce yayınlanmıştı. Yazar, daha ayrıntılı kaleme aldığı "SEKİZİNCİ ŞEHİR İz Bırakanlar"ı yazarken büyük zevk aldığını, hiç yorgunluk hissetmediğini belirtiyor ve: "Bu kitaptaki kısa hayat hikâyelerinin satırları arasına sinmiş bir yücelik, bir incelik, tarifsiz bir asalet ve zarafet vardı. Yaşı sekseni aşmış olanların hatıralarına baktığınızda bir şehri yeniden kuran bu güzel insanların, sadece kendilerinin değil, bir ilin sorunlarını sırtlarına yük edinmişliklerini görüyor­dunuz. Onarın gösterdiği azim, sebat ve şehirlerine olan vefaları, insana onların önünde saygı ile eğilmek hissini veriyordu… Elazığlı olmak ve Elazığlıları anlatmak güzeldi. Her ferdi ile büyük onur duydum. Ve ülkemin en uç noktalarına kadar bu insanları, bu duy­guları duyurmak istedim…"

Yazar kitabında önce Kale Mahallesinde bir düğün hikâye­sini anlatarak Elazığ'ın düğün geleneğine ışık tutar. O mahallede oturan Kalaycı Abdurrahman Efendinin dillere destan güzellikteki kızı Mahpeyker'in hikâyesini lirik bir dille anlatır.

Düğünde klarnetçi Mustafa Çavuş, mahfazasından çıkardığı klarnetine bir iki akort üfledikten sonra notayı tutturmuş ve çalmaya başlamıştı. Verilen ayak üzerine, Kalalı Mustafa, eli kulağa attı. Önce bir divan tutturdu, müstezad'ın ardından da hoyrata geçti:

"Güne düştüm, güne düştüm.

Gölgeden güne düştüm.

Felek evin yıkılsın,

Dediğin güne düştüm!"

Hüseyni ve Beyati makamların ardından Bağrıyanık hoyra­tına geçti. Türküler türküleri, şarkılar şarkıları takibedip gidiyordu.

Abdurrahman Efendi, henüz kızının gelin gitmesinden önce çok kabiliyetli bakır oymacısı olan damadı Kemal'e, kızının resmini bir tepsiye işleyip kendisine hediye etmesini rica etmişti. El öpmeye biraz geciken damat Bey, tepsiye işlediği hanımının resmini kayın­pederine uzatıp, tabloyu bitirmeden gelmek istemediğini belirtti. Abdurrahman Efendi, çocuksu bir hevesle aldığı paketi açtı ve karşılaştığı sanat eserinin karşısında saygı duyarak ayağa kalktı. Üzeri sırla kaplanmış, yansımalı bir kakmaydı. Üstüne sanki resim işlenmemişti de, çerçevesinin arkasına, gülen haliyle, Mahpeyker'in kendisi duruyordu. Tablo otuz derece ışığa tutulduğunda, dudakları ve gözleri hareket ediyor gibiydi. Kemal bu sanatı İran kökenli bir Acemden öğrenmişti.

(devamı yarın..)