BAZI AYETLERİN DİLİ (5)
Cuma, 26 Mayıs 2017 00:00

BAZI AYETLERİN DİLİ (5)

(...dünden devam)

Bu âyetler, meleğin, fark makamından vahyinin tipik örnekleridir. Kur'ân'ın çoğunluğu, fark makamından vahye­dil­miştir. Çünkü insanın çoğunluk hali, fark halidir. Ama tıpkı tasavvuftaki fenâ fillah, baka billâh hali gibi Kur'ân'da cem' ve fark makamı iç içe bulunmaktadır. Fark makamından vahiy veren melek, birden kendisini aradan çekip cem' makamına geçmekte ve o makamdan vahyetmektedir. Bundan dolayı: "Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı. Elbette senin sonun, ilkinden iyidir. Rabbin sana verecek ve sen râzı olacaksın. O seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi? Seni yoksul bulup zengin etmedi mi?" (Duhâ: 11/3-8) âyetleri fark makamından verilirken hemen bunun devâmı olan, hattâ ikisinin aynı sûre olduğu dahi söylenen Şerh Sûresi’nde cem' makamına geçilmektedir: “Senin göğsünü açmadık mı? Ve atmadık mı senin üzerinden yükünü? Ki (o), senin sırtını çatırdatmıştı! Senin şânını yükseltmedik mi?" (İnşirâh: 12/1-4)

Bu hâlin mâhiyetini ve lezzetini ancak yaşayan peygamberler ve derece bakımından onlara yaklaşan velîler idrâk edebilirler.

Vahiy meleği de tıpkı bir sekreter gibi, İlâhî mânâları, peygamberlerin konuştuğu dil kalıplarına (Arapça, İbranca veya herhangi bir dilin kalıplarına) dökerek onlara verir. İlâhî mânâları söz kalıplarına dökmesi, onları Allah düzeyinden (yani Allah’tan) insanların kavrama düzeyine indirmesidir. Kur’ân, Allah’ın buyruğu ile indirildiği için Allah’ın fermanı, O’nun indirmesi, ama melek tarafından insan düzeyine indirilen söz kalıplarına döküldüğü için de meleğin sözüdür. Yani bir bakımdan Kur’ân, Allah’ın kelâmı, fermânı, bir bakımdan da meleğin sözüdür. Kelâm, İlâhî düzeydeki fermanı, hadîs ve kavl (söz) ise melek insan düzeyindeki sözü temsîl eder. İlâhî düzeyde mânâ, kelâm (konuşma) akımından ibarettir. O konuşmada ses ve söz kalıpları yoktur. Düşüncenin akımı bunlara muhtaç değildir. Ama insanın, beşer olarak o âlemle direkt iletişim kurması mümkün değildir. O soyut mânâların, insan düzeyine indirilmesi (tenzîl) gerekir. İşte İlâhî soyut mânâları insan sözü kalıplarına döken melek elçi olduğundan, Kur’ân’ın, melek elçinin sözü olduğu belirtilir:

İmam Ebû Hanîfe’ye göre asıl Allah kelâmı olan Kur’ân, Allah’ın zâtından ayrılmaz sıfatı olan nefsî kelâm (Tanrısal düşünceler)dir. Bunlar, söz kalıplarına dökülmemiş soyut mâ­nâlardan ibârettir. İşte soyut Tanrısal kelâm anlamındaki Kur­’ân, yaratılmamıştır; Allah’ın, zâtından ayrılmaz bir sıfatıdır. Bu anlamdaki kelâma Arapça ibâreler delâlet edeceği gibi Farsça ve diğer dillerdeki tercemeler de delâlet eder.

(devamı yarın..)