RÜYA TABİRİ (5)
Pazar, 19 Mart 2017 00:00

RÜYA TABİRİ (5)

(...dünden devam)

Hz. Peygamber(s.a.v.)e vahiy, sâdık rü’yâ şeklinde başlamıştı. Ken­disinin gördüğü rü’yâ sabah aydınlığı gibi çıkardı. Sâlih rü’­yâ­yı,“Pey­gamberliğin 46. cüz’ünden bir cüz’ü” (Buhârî, Ta’bîr: 4; Müslim, Ru’yâ: b. 1, h. 8.) sayan Peygamber (sav) rü’yâyı üçe ayırmıştır: “Rü’yâ üçtür: Biri Allah’tan müjde, diğeri hadîs-i nefs, bir diğeri de şeytândan bir korkutmadır. Biriniz hoşlandığı bir ru’ya görürse onu dilediğine söylesin. Fakat hoşlan­madığı bir şey görürse onu kimseye söylemesin, kalkıp namaz kılsın. Ben ğull’ü (غُلّ: boyna geçirilen halkadır. Kayd ise, bağ demektir.) sevmem, kaydı severim. Kayd, dinde sebat demektir.” (Tirmizî, İbn Mâce (Kenz: 15/363))

“Biriniz sevdiği bir rü’yâ görürse o, Allah’tandır; yüce Al­lah’a hamdetsin ve onu söylesin. Fakat hoşlanmadığı bir rü’yâ gö­rürse o şeytandandır. Kovulmuş şeytândan ve o rü’yânın şerrin­den Allah’a sığınsın ve onu kimseye söylemesin. O rü’ya kendisine zarar vermez.” (Buhârî, Ta‘bîr: 4 (Ta‘bîr, bâbu ru’yâ’s-sâlihîn), 46; Müslim, Ru’yâ: 4; Tirmizî ve Ahmed ibn Hanbel de rivâyet etmişlerdir (Kenz: 15/365).)

Başka bir hadîslerinde de Allah’ın Elçisi (sav): “Biriniz sev­mediği bir rü’yâ görürse üç defa soluna tükürsün, kovulmuş şeytân­dan Allah’a sığınsın; üzerine yatmış olduğu yanından öbür yanına dönsün.” (Aynı kaynaklar.) buyurmuşlardır.

“Biriniz rü’yâda korkarsa ‘أعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللهِ التَّآَمَّاتِ مِنْ غَضَبِهِ وَعِقَابِهِ وَشَرِّ عِبَادِهِ وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطينوَ أَنْ يَحْضُرُونِ: Gazabından, cezâsından, kullarının şerrinden, şeytânların dürtüklemelerinden ve yanıma uğramalarından, bütün tam kelimeleri ile Allah’a sığınırım’ dediği takdirde korktuğu şey kendisine zarar vermez.” (Tirmizî, Da’avât: b. 94, h. 3528; Kenz: 15/365)

Ahmed ibn Hanbel’in, İbn Rezîn’den yaptığı bir çıkarıma göre sâlih rü’yâyı, nübüvvetin kırk altı parçasından biri sayan Hz. Peygamber, bunu herkese değil, ancak akıllı, sâlih ve âlim kimseye söylemeyi öğütlemiştir (Kenzu’l-ummâl: 15/369, h. 41416).

Ta‘bîr (تَعبير) ırmak kıyısı anlamına gelen ‘abr(عَبر)’den alın­mıştır. ‘Ubûr, bir kıyıdan diğer kıyıya, bir kenardan diğer kenara geçmek demektir. İbâre ağızdan çıkıp başkasının kulağına varan sözdür. İbret ve i‘tibâr da görülenden görülmeyene ulaşmak, görülen bir şeyden görül­meyen sonucu çıkarmaktır. Ta‘bîr ise düşte görülen olayın iç yüzüne, gösterdiği mânâya geçmek, misâl âlemine âit şekillerden dünyâ kav­ramlarına geçmektir ki biz buna yorum diyoruz. Ta‘bîr, te’vîl’den özeldir. Gerçi te’vîl de ta‘bîr gibi sözün dışından, gerçek anlamına geçmektir ama geneldir, rü’yâya özgü değildir. Ta‘bîr, sadece rü’yânın yorumu için kullanılan bir söz­cüktür.

(devamı yarın..)