RÜYA TABİRİ (2)
Perşembe, 16 Mart 2017 00:00

RÜYA TABİRİ (2)

(...dünden devam)

Daha sonra Mısır’a başbakan olan Yûsuf, ebeveyni ve kardeş­leri huzuruna geldiğinde onlara, çocukluğunda gördüğü rü’yânın, bu mevki‘e geleceğine; ebeveyni ile kardeşlerinin kendisinin huzuruna saygı ile gireceğine işaret olduğunu söylemiştir: “Ana-babasını tah­tın üstüne çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar (önünde saygı ile eğildiler. Yûsuf): ‘Babacığım, dedi, işte bu, önceden (gör­düğüm) rü'yânın yorumudur. Rabbim onu gerçek yaptı, bana iyilik etti; zira şeytân, benimle kardeşlerim arasına fitne soktuktan sonra O, beni zindandan çıkardı, sizi de çölden getirdi. Gerçekten Rabbim dilediği şeyi çok ince düzenler. O, (her tedbîri) bilen, her şeyi yerli yerince yapandır’." (Yûsuf: 53/100)

Hadîs (حديث) kök itibariyle olay anlamına da gelirse de konu­şulan söz anlamında kullanılır. Çünkü söz de sonradan olan bir olay­dır. Hadîsin çoğulu olan el-ehâdîs, sözler anlamına gelir. Burada kastedilen de düştür. Âyette düş, bir konuşma olarak gösterilmiştir. Gerçekten düş, ya çevre ile nefis arasında veya nefsin kendi içinde veya nefis ile melek arasında bir konuşmadır. İnsan uyurken yakınında geçen olaylar, düşünde uygun şekillerle kendisine yansır. Bu, çevrenin, kendisini nefse anlatmasıdır. Yahut kişinin, gündüzün yaşadığı, bilinç altına atılan olaylar ve açlık, susuzluk gibi doğal ihtiyaçlar düş ile kendisini anlatırlar. Örneğin susayan, uykuda su içer. Böylece nefis, düş ile kendisini tatmin eder. Arzusuna düşünde ulaşır.

Bu açıklamanın doğru yanı vardır, fakat düşlerin hepsi bu tür değildir. Ruhları sâflaşmış bazı kişiler, gelecekte olacak olayları görürler. İşte bu tür düş, meleğin nefse konuşması, keşfe ilişkin rü’­yâdır. Bu tür düşler, geleceğin bugünden var olduğunu, yani Allah’ın kaderini ispat eden ve maddenin düşünceden önce olduğu savını ileri süren maddeci görüşü yıkar.

İnsan hiç tanımadığı, hayal etmediği bir kimseyi rü’yâsında görür ve hiç hatırından geçmeyen olaylar kendisine haber verilir. Bu olaylar bazen hemen, bazen de aylar, hattâ yıllar sonra gerçekleşir. Yıllar sonra ortaya çıkan ve bulunduğu zaman ve durumda insanın hatırından geçmeyen, geçmişte de yaşamadığı, hayal etmediği bir olayı görmek, bilinçaltının yüzeye çıkmasıyla izah edilemez. Çünkü bilinçaltında öyle bir olay yoktur.

Bilinçaltının görüntüsü olan; insanın gündüzün yaşadığı olay­ların, bilinçte bıraktığı izlerin hayale çıkması; şekillenip görünmesi biçiminde rü’yâlar vardır. Bunlara Kur’ân dilinde edğâs-ü ahlâm denilir. Fakat kalbi sâflık kazanmış bazı sâlih kişilerin gördüğü sadık rü’yâlar da vardır ki bunlar, bilinçaltının eseri değil, gaybden rûh gözüne yansıyan parıltılardır. Bu tür rü’yâlar, Peygamber(s.a.v.)in hadîsin­de peygamberliğin bir dalı sayılmıştır. Hz. Peygamber(s.a.v.)e vahiy, sabah aydınlığı gibi aynen çıkan sadık rüyalar şeklinde başlamıştır.

(devamı yarın..)