DÖRT SORU (1)
Pazartesi, 06 Mart 2017 00:00

DÖRT SORU (1)

Sayın Hocam,

Değerli fikirlerinizle bizleri aydınlattığınız için size şükran­larımı sunuyorum. Benim birkaç sorum olacak, zahmet edip aydın­latırsanız çok sevinirim:

1. Kevser Suresini herkes " Kel Kevser" diye okuyor, oysa doğrusu "El Kevser" değil midir? Okurken neden "Kel Kevser" diye okuyorlar?

2. Yasin Suresinin 45nci ayetini nasıl anlamamız gerekiyor, ne demek istiyor?

3. Malumunuz olduğu üzere, Kur'an'ı Kerim, ölü kitabı değil­dir ve Kur'an kendisi, dirileri uyarmak için gönderildiğini söyler. Öyle ise ölülerin definlerinde abartılı dini ayinler, mevlitler, her vesile ile anlamını bilmeden Kur'an okumalar neyin nesidir? Kur'an'ı Kerim, kendisi, düşüne düşüne, ağır ağır ve anlayarak okun­ması ge­rektiğini söylüyor. Bugün bu tür uygulamalar bana Kur'ânî ve dinî gelmiyor, siz ne dersiniz?

4. Peygamber efendimiz zamanında dini merasimler nasıl yapılırdı, ben de öyle gömülmek istiyorum. Bu sorularıma cevap verme lütfunu gösterirseniz ve ayrıca mail adresime de gönderilme­sini sağlarsanız size minnettar kalırım. Allah size uzun ve sağlıklı bir ömür nasip etsin. Selam ve saygılarımla! ...

Cevap: 1) Kevser Suresinin başında inna çoğul zamiridir, biz demektir. “A’taynake” sana verdik, demektir. Arapçada harekeli bir kelimeden sonra lami ta’rifli (yani artikel)li bir sözcük gelirse ahenk bakımından ilk kelimenin son harfi, tarif lamıyla birleştirilerek okunur. Şimdi “A’taynake el-kevser” örneğinde fi’lin son harfi üstündür. Sonra el-Kevser gelmiştir. Edebi bakımdan “el” tarif harfindeki vasıl hemzesi düşürülerek okunur. Yani a’taynake’l-kevser okunur. Böyle okun­ması şart değil, güzel okuma kuralıdır. Ama okuyan kimse a’tay­nake’nin ayrı, Kevser’in de ayrı kelime olduğunu bilmeli ve önce a’taynake’l deyip kısa bir aradan sonra kevser demelidir. Fakat bunu bilmeden a’tayna deyip ke’yi ayırmak ve sonraki kelimeye katmak çok yanlıştır. Çünkü bu okuma mana değişmesine sebebolur. A’tay­nake ‘l-Kevser: Biz sana Kevser’i verdik demektir. Ama a’tayna’da bitişik zamir olan ke’yi fiilden ayırır da öteki fi’lin harfi yaparsak bu kez mana: biz Kevser gibisini verdik demek olur ki âyetin kastı bu değildir. Siz görüşünüzde haklı­sınız ama halk bilmediği için bu inceliğin farkında olamıyorlar. Fakat insan kasıtsız hatalarından sorumlu olmaz.

2) "Önünüzde ve arkanızda bulunanlardan sakınınız ki esirgenesiniz.” (Yasin: 45) "Önünüzde bulunan" yani sizden önce geçmiş milletlerin başlarına gelen olaylardan; "arkanızda bulunan" yani âhiretteki azâbdan sakınınız. Yâhut: "Önünüzde bulunan geçmiş günâhlar, arkanızda bulunan, ileride işlenecek günâhlardır." Yâhut: "Önünüzde bulunan dünyâ azâbı, arkanızda bulunan âhiret azâbıdır." Hâsılı yüce Allah, bu âyette kullarına, Allah'ın rahmetine erebilmeleri için O'nun dünyâ ve âhiret gazabından sakınmalarını emrediliyor. Müşriklere, Allah'ın gazabından sakınmaları öğütlen­diği zaman onlar bu öğütü dinlemezler. Gerçi âyette onların bu söze cevapları zikredilmiyor ama bağlamdan, olumsuz davranışlarının, bu söze cevâbolduğu anlaşılıyor.

(devamı yarın..)