KÜFÜRDE DEVAM EDENİN İNKÂR ISRARI (3)
Pazartesi, 13 Şubat 2017 00:00

KÜFÜRDE DEVAM EDENİN İNKÂR ISRARI (3)

(...dünden devam)

Eskiden beri şâirlerin, kâhinlerin, büyücülerin, cinlerle temas kurup onlardan telkin aldıklarına inanan Araplar, Hz. Muhammed'in de vahiy­lerini cinlerden aldığını sanmışlardı. İşte bunlara cevabolarak Kur'ân'ın, şeytan tarafından değil, temiz, güvenilir bir ruh, yani melek tarafından indirildiği belirtilmektedir. Şuarâ Sûresinin 19-26’ncı âyetleri de Kur­'ân'ın, şeytanla bir ilgisi olmadığını belirtmektedir.

103-105’nci âyetlerde müşriklerin, Hz. Muhammed'in söyledikle­rini, kendisine bir insan öğretiyor dedikleri anlatılıyor ve yabancı bir insanın, bu kadar güzel Arapça sözler söyleyemeyeceği; Allah'ın âyet­lerine inanma­yanları, Allah'ın doğru yola götürmeyeceği; ancak onların, uydurdukları sözleri Allah'a iftira edecekleri belirtilmektedir. Son âyetten Allah'a inanan ve dayanan Hz. Muhammed'in, Allah'a iftira etmeyeceği anlaşılmaktadır.

Müşrikler, Hz. Muhammed'in söylediği sözleri, bir insandan öğren­diğini sanıyorlardı. Rivayetlerde zikredilen isimler değişik olmakla bera­ber, esası Mek­ke'de demircilik yapan yahut falanın veya filânın yanında köle olan bazı Hristiyan kişilerin bulunduğunu ve Peygamber'in bunların kendi dillerinde Tevrat okumalarını dinlemiş olduğudur. O zaman henüz Tevrat Arapçaya çevrilmemişti. Peygamber'in de, bunların okuduğu Tevrat'ı anlamadığı muhakkaktır. Ancak bunlar, okuduklarını, şifahen Arapça olarak anlatabilirler.

Mekke'de müşriklerin inanç ve davranışlarından hoşlanmayan, ken­dilerine hanîf denen bazı kişilerin, Yahudi ve Hristiyan kitaplarına ilgi duy­dukları tarihî bir gerçektir. İşte Hz. Muhammed (sav) de henüz ken­disine peygamberlik gelmezden önce Mekke'deki bazı Hristiyanlarla görüşmüş, onları dinlemiştir. Rivayetlerden, peygamberlik geldikten sonra da onlarla ara sıra görüştüğü anlaşılmaktadır.

Fakat kendisine gelen vahiyleri onlardan öğrendiği doğru değildir. Çünkü o adamlar, ancak yarım yamalak Arapça konuşan yabancı kim­selerdi. Ayrıca köle oldukları söylenen bu adamların, öyle kendile­rinden büyük hik­metler öğrenilebilecek derecede yüksek kültüre sahiboldukları söyle­nemez. Peygamber (sav), onlardan Kitabı Mukaddes'in bazı kıs­salarını dinlemiş olabilir. Kendisine gelen vahiyler, ruhunun ötesinden, Kutsal Ruh'tan kendi ruhuna akmıştır. Bir insanın söyleyemeyeceği ölçüde yüksek, fasih Arapça ile gelmiştir. Şimdiye dek hiçbir Arap şair ve edi­binin, benzerini söyleyemediği bu olağanüstü hikmetli sözleri, bir yaban­cının öğretmesine imkân yoktur. İşte Kur'ân, iftira ettikleri şahsın yabancı, bu Kur'ân'ın ise apaçık bir Arapça olduğunu söyleyerek onların bu iddiâlarını reddetmektedir.

(devamı yarın..)