GAYB VE AHİRET (2)
Salı, 07 Şubat 2017 00:00

GAYB VE AHİRET (2)

(...dünden devam)

Ancak Bakara 4. âyetteki gayb kelimesi, konteks içinde: "gizlide, içtenlikle" mânâsını ifade etmektedir. Kasıt, anlattığımız gayb varlıklarına îmân olsa idi, sözde tekrar olurdu. Çünkü zaten îmânın konusu gaybdır. Allah, âhiret, cennet, cehennem ve Kur’ân’ın andığı diğer inanç konuları hep gayb alanına âittir. Mü’minler, bunlara inanmadan mü’min olamazlar. Bunlara inanmak, gayb varlıklarına inanmak demektir. Ayrıca gayba îmân diye bir inanç esası yoktur. Gayba îmân, altı îmân esası arasında sayılmaz. Zîrâ zaten altı inanç esasının tamamı gaybdır.

Hz. Peygamber (sav)i gören ashabın en büyük meziyetleri, onun bu hususlara ilişkin sözlerini kabul ve tasdik etmeleridir. Peygamber'i görme­yen diğer ümmet ise bu meziyet yanında, Peygamber'in kendisini de gör­medikleri halde gıyaben ona inanma meziyetine sahiptir. Bu hususta kesin imana sahip olmuş ümmete, Hz. Peygamber (sav)den övgüler nak­ledil­miştir. (İbn Kesîr, Tefsîr: 1/41)

Gayba îman, bazı insanlarda sezgi ve keşf ile, bazılarında da dü­şünce ve istidlâl ile (kanıtlama ile) hasıl olur. Düşünce tarihinin baş­langıcından bu yana, birçok hekîm, mutasavvıf ve filozofa göre asıl gerçek âlem, şu görünen şekiller âleminin ruhu olan gayb alemidir. Görünen şekiller dünyası, o gerçek âlemin tecellîsi (görüntüsü)dür. Bugünkü felse­feye göre de dış görünüş, duyularımızın algılarından ibarettir. Meselâ ses, aslında bir titreşimdir. Atmosferin naklettiği bu titreşim, kulağımızın za­rına çarpınca mahiyetini bilmediğimiz bir işlem ile ses şeklinde beyne intikal etmek­tedir. Yani ses, dışarıdaki görünmez hareketin bir görüntüsü, bir tecelli­sidir. İşık dediğimiz parıltı da dış dünyadan bize gelmez. Dış dünyadan gelen, titreşimdir. İşte o titreşim, görme duyumuza çarpınca bizde ışık haline dönüşmektedir. İmam Ga­zâlî'ye göre sıcaklık, soğukluk esasında birer titreşimdir. Bundan dolayı ısı ışığa, ışık ısıya dönüşebilmektedir. Koku ve tad da titreşen maddelerden gelen titreşimin, tat veya koku alma duyularında aldığı şekildir. Frekansları değişik titreşimlerin tecellîsi de­ğişmekte, kimi bizde ses, kimi sıcaklık, soğukluk, kimi koku ve tat halinde kendini göstermektedir. Hakikat olan bunlar değil, bunların dayandığı titreşim, yani harekettir. Biz hareketin kendisini değil, tecellîsini algıla­maktayız. Hareket de şüphesiz, görülmeyen bir hakikatin tecellîsidir. O halde beş duyumuzla algıladığımız şu âlem, mutasavvıfların dediği gibi, aslında birer tecellî (görüntü)den ibarettir; bir gölge ve hayaldir. Asıl hakikat, görülmeyen gayb âlemidir. Hakikat görül­mez, görülen, hakikatin tecellîsidir (Bkz. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili 1/172-174; M. İkbal, Reconstruction of the Religious thought in Islam).

(devamı yarın..)