MUTLAK GAYBI YALNIZ ALLAH BİLİR (2)
Pazartesi, 02 Ocak 2017 00:00

MUTLAK GAYBI YALNIZ ALLAH BİLİR (2)

(...dünden devam)

Kur'ân Allah'ın emriyle inmekle beraber Cebrâîl diye adlandırılan yüce ruhun vahyidir. Bu sözler melek düzeyinden yani ruhtan Hz. Muhammed'in ruhuna indirilmiştir. İlahî irâde, Hz. Muhammed'e vahiy vermesi konusunda Cebraîl'e tecellî ediyor. Bu irade Cebraîl'de kelimeler haline gelip Hz. Muhammed'e veriliyor. Kur'ân Allah'ın iradesiyle, er-Rûhu'l-Emîn tarafından Hz. Muhammed'e vahyedilmiştir. Kur'ân'ın vahyi hakkındaki irâde Allah'ın irâdesidir. Ama bu irâdenin, kelimeler, sözler halinde detaylanması Cebrail'e âittir. Çünkü Allah'ın sözleri, harf ve sesten münezzehtir. Allah insanla konuşmaz, ancak o küllî varlığın düşünceleri, yüce ruhlar vasıtasiyle insanın duyabileceği söz kalıplarına dökülerek insan ruhuna gelir. Bundan dolayı Kur'ân Allah'ın irâdesiyle, fakat Cebrâil'in vahyidir. Daha açık bir ifade ile Allah'ın görevlendirdiği melek, Hz. Muhammed'e bu sözleri üflemiştir. Bu ve benzeri âyetler, bu gerçeği açıkça ifade ediyor.

Allah, peygamberlerine gönderdiği vahyi, şeytân müdâhelesinden korur. Çünkü O, vahy götürmekle görevlendirdiği meleği, -görevini güvenlikle yapabilmesi için- muhafız meleklerin gözetim ve denetimi altında gönderir. İşte vahy meleği, Allah'ın verdiği vahye, hiçbir cin-şeytân sözü karışmadığını belirtmek için: "Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında (yani sağımızda, solumuzda) bulunan herşey O'nundur" demektedir. Bu cümle, vahy meleğinin, gözetim altında görevini yaptığını anlatmaktadır. "Rabbin, aslâ unutkan değildir" sözü de: Allah, bizim aracılığımızla elçisine nelerin vahyedilmesini buyurduğunu bilir. O, bize verdiği sözleri unutmaz. Şâyet O'nun bize verdiği herhangi bir mânâyı değiştirmiş veya tebliğ etmemiş olsak bunu bilen Allah, bizi şiddetle cezalandırır, demektir.

Hicr Sûresinin: "İşte Zikr'i biz indirdik, biz; onun koruyucusu da elbette biziz!" meâlindeki 9’ncu âyeti de melek tarafından teblîği emredilen vahyin, şeytân müdâhelesinden korunduğunu vurgulamaktadır.

İmdi âyetlerde kastedilen gayb bilgisi vahiylerdir ama Hz. Peygamber'e sözlü vahiylerden ayrı olarak ilham veya rü'ya ile, gelecek hakkında bazı bilgilerin de verilmiş olduğu muhakkaktır. Ama bunlar, daha ziyade Peygamber’in kendi hayatıyla, davetiyle ve yakın gelecekle ilgilidir. Kendi hayatından yüzlerce yıl sonraki olaylar hakkında Peygamber'e nisbet edilen sözlerin çoğu zamanla üretilmiştir.

Kur’ân ışığı altında değerlendirilince Kıyâmet alâmetleri hakkındaki rivâyetlerin çoğunun zamanla üretildiği anlaşılır.

Bazı yüzeysel düşünenler, Hz. Peygamber'in, Kıyâmetten önceki olayları, Kıyâmetten sonraki ahvâli bildiğini ve haber verdiğini söylemişlerdir. Bunlar, Kur'ân'a karşı saygısızlıktır. Kur'ân, Peygamber'in gaybı bilmediğini, sadece kendisine vahyolunana tâbi olduğunu vurgulamaktadır:

Ben size: 'Allâh'ın hazîneleri benim yanımdadır.' demiyorum. Gaybı da bilmem. 'Ben meleğim,' de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allâh onlara bir hayır vermeyecek' de demem. Allâh, onların içlerinde olanı daha iyi bilir. Böyle bir şey yaptığım takdirde ben, mutlaka zâlimlerden olurum." (Hûd: 52/31)

De ki: 'Ben size, Allâh’ın hazîneleri yanımdadır', demiyorum. Gaybı da bilmem. Size 'Ben meleğim' de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. De ki: 'Körle, gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?'” (En‘âm: 55/50)

(devamı yarın..)