OSMANLI DÖNEMİNDE YENİLİKÇİLİK AKIMI (4)
Perşembe, 01 Aralık 2016 00:00

OSMANLI DÖNEMİNDE YENİLİKÇİLİK AKIMI (4)

(...dünden devam)

Suâvî, taşradaki buhranlı ve mücadeleli hayatından İstanbul’a dön­düğü zaman Siyasete karışmak istiyordu. Muhbir’de Bâb-ı Âlî’ye hücum ettiği için Kastamonu’ya sürüldü. Fakat o, Yeni Osmanlılar Hareketine katılmak üzere Avrupa’ya gitti.

Namık Kemal ve Ziya Paşa, Yeni Osmanlı Devleti’nde şerîatin temel alınmasını isteyip fıkhı savunurlarken Ali Suâvî, dünya işlerinin din kanunlarıyla yönetilmesine karşı çıkıyordu.

İbâdetin de Türkçe’leştirilmesini, namaz surelerinin Türkçe’ye çev­rilebileceğini söylüyor, hutbelerin Türkçe okunmasını savunuyordu. Ali Suâvî’nin bu konuda dayanağı, İmam-ı A‘zam’ın, Arapça bilmeyenlerin, Fatiha’yı, kendi dillerindeki çevirisini okuyarak namaz kılabilecekleri hakkındaki gürüşü idi. Hilmi Ziya Bey’e göre “Buna yeni bazı kanıtları katmak üzere Mısır’da Ferid Vecdi, el-Ezher Gazetesi’nde Kur’ân’ın Tercemesi problemini 1920-25 sırasında şiddetle savundu. Fakat Mustafa Sabri, Kurân’ın tercemesi aleyhinde yazılar yazdı. Ne garîptir ki Araplar bu fikri savunurken, bir Türk ona karşı bulunuyordu. Memleketimizde 1945’ten sonra Kur’ân tercemesi girişimleri genişledi.”[1]

İslâm’da hükûmetin rûhânî olmadığını ileri süren Suâvî, théoc­ra­tique devlet görüşüne karşıdır: “İsteyerek seçilen başkana istenerek boyun eğmek, istenerek lakap vermek usul ise, tereddüdsüz ve cesaretle söyleriz ki halîfe, imam, pâdişâh, hiçbir peygamberin kaymakamı, vekîli değildir.”, “İslâm devleti, rûhânî olmadığı gibi mutlakiyet (monarşi) de değildir. İslâm’da hükümdar cezâ görür. En bilgin Müslümanların temiz elleri, halîfe ve sultanların kanlarına bulaştı. 72 halîfenin üçte biri katlolunmuştur.”

Cumhuriyet yanlısı olan Ali Suâvî’ye göre Osmanlı Devleti’nin, başlangıçta cumhuriyete benzer bir yönetim biçimi vardı, devletin başkanı aşîret tarafından seçilirdi. Monarşi sonradan ortaya çıktı. Oligarşi, cumhuriyete doğru giden bir yoldur.

1871’de Lyon’da gazeteci olarak görünen Suâvî, milliyetçi olmaktan çok İslâm birliğini savunmuştur. Abdülhamid zamanında Paris’ten dönen Ali Suâvî, önce Abdülhamid’in iltifatına mazhar oldu. Fakat aşırı görüşlerinden ötürü ne muhafazakârlar, ne de meşrutiyetçiler tarafından seviliyordu. Ateşli ve mücadeleci yapısı ile hiçbir yerde uzun süre duramıyordu. Fikirlerini açıkça söyleme cesaretine sahipti. Simav’daki hocalığı zamanında Yörük Hüseyin adında bir hırsızı yakalamış, fakat nahiye müdürü rüşvet karşılığında hırsızı salıvermiş, Suâvî bu olaya müdahale edip nahiye müdürü ile mücadeleye giriştiği için görevi değiştirilmişti. Sonradan “Resmî Zulüm” adlı bir makalesinde bu olayı anlattı.

(devamı yarın..)



[1]. Merhum Profesör’ün bu yazıyı yazdığı tarihten bu yana Türkiye’de çok şey değişmiş, dinî düşüncede büyük yenilik ve gelişme olmuştur.