OSMANLI DÖNEMİNDE YENİLİKÇİLİK AKIMI (3)
Çarşamba, 30 Kasım 2016 00:00

OSMANLI DÖNEMİNDE YENİLİKÇİLİK AKIMI (3)

(...dünden devam)

Dinsel nitelikte ilk önemli reform, Tanzimat Fermanı’nın bir kısmının duyurulduğu zaman olmuştur. İlk defa ulemâ, Fermanın getirdiği dinî reformların içeriğini görmezlikten gelmek istemiştir. Din kuruluşunun siyasete bulaştırılmaması hükmünü getiren Tanzimat Fermanı ile ilk defa dinle devlet ayrılığının işareti verilmiştir. Meselâ din örgütünün başı olan Şeyhülislâma kabinede ayrı bir yer verilirken, adâlet örgütünün yarısı Adâlet Bakanlığın’a verilmiş, hayır işleri de Evkaf (Vakıflar) Bakanlığına, açılan yeni okullar da Maârif (Millî Eğitim) Bakanlığına bağlanmıştır.

Daha önce Şeyhülislâmın kontrolü altında bulunan bu kurumların laikleştirilmesi çabasına rağmen ulema ve medrese dünya işlerinde etkin rol oynamaya devam etmişlerdir. Bu rol, kurumların laikleştirilmesine karşı çıkmadan, şerîat hukukunun kanunlaştırılması için Mecelle’nin yazılmasını sabote etmeye varıncaya kadar geniş bir alana yayıldı. Avrupa karşısında devleti güçlendirmek için yapılan bu reformlar, yöneticilerin de yetkisini sınırlıyordu. Sonunda kendi birliğini koruyamayan ve devlet içindeki etkinliğini yavaş yavaş yitirmeğe başlayan ulemâ sınıfı, önemli bir dinî düşünür yetiştiremedi.

Yalnız Ulemâ sınıfından gelen Ahmed Cevdet Paşa (1822-1895) bir istisnâ oluşturur. Ancak o da ulema sınıfından ayrılıp devlet adamı olduktan sonra bu kişiliğini kazanmıştır. Muhakkak ki Ahmed Cevdet Paşa, zamanının büyük reformcularındandır. Ancak o, dinî bir düşünür değil, hukuksal bir yenilikçidir. O, bir yandan Tanzimat dönemi devlet adamlarını, Fransız kanununu Türk devletine uyarlamaya (daha doğrusu, İslâm hukukunu Fransız kanun tekniği ile yazmaya) inandırmaya çalışırken, bir yandan da şerîatin sözcüsü olan ulemanın, modern hukuk sisteminin isteklerine yanıt vermekten âciz kaldıklarını göstermiştir. Mecelle (1870-1877) ve Kanûn-i Arâzî (1858), İslâm Hukukunun modernleştirilmesi yolunda en büyük eserlerdir. Ancak onun modernizmi bir anayasa yapmayauzanmamıştır.A. Cevdet Paşa,fıkıh kurallarını modernkanun biçimine getirmesinden ötürü Genç Osmanlıların takdirini almış ise de anayasaya karşı olmakta II. Abdulhamid’i desteklemiştir. Buna rağmen Mecelle’nin şiddetle karşıtı olan Şeyhülislâm Hasan Fehmi’nin baskısı ile Abdulhamid, Cevdet Paşa’nın yasalaştırma çalışmasını durdurmuştur.

Merhum Hocamız Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’in, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi adlı eserinde verdiği bilgiye göre Osmanlı Devlet’inde, özellikle 19’ncu asrın son yarısında artık iyice yayılmaya başlayan İslâmcılık, Batıcılık ve Türkçülük akımlarını, karşıt akımlar değil, fakat birbirini tamamlayan akımlar olarak uzlaştırmak isteyen ilk kişi, Ali Suâvî’dir.

“Ali Suâvî1(839-1878), medresede yetişmiş ateşli bir yenilikçi idi. Abdülaziz döneminde ortaokul öğretmenliği, Ticaret Mahkemesi Başkanlığı gibi çeşitli görevlerde bulunan, daha sonra yayın hayatına atılıp gazete çıkaran, Paris’e gidip orada Ulûm adlı küçük çapta bir dergi ve ekinde de bir ansiklopedi denemesi yayınlamaya başlayan bu yazar, V’nci Murad’ın tahta çıkarılması girişimcileri arasında görüldüğü için bir cop darbesiyle öldürülmüş bulunan bir Türk düşünürüdür. Arapça, Farsça, Fransızca bilirdi. Fransız dilinde yazdığı yazıları da vardır.

(devamı yarın..)