ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (10)
Çarşamba, 02 Kasım 2016 00:00

ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (10)

(...dünden devam)

Onların içinde sapanlar, dinin ruhundan uzaklaşanlar çoğunlukta olmakla beraber dinin ruhuna bağlı, temiz, samimi, ihlâslı insanlar da vardır. İşte Âl-i İmran: 94/110. âyette bu sosyolojik gerçek anlatıldığı gibi, 94/113-114. âyetlerde de bu husus daha açıklıkla vurgulanmıştır. Peygam­berlerini tanrılaştıran yahut Allah'ın Baba, Oğul, Kutsal Ruh gibi üç elemandan oluştuğunu söyleyen Kitaplıları kâfirlikle nitelerken (Mâide: 110/72-73), dinlerinin aslı olan tevhîde bağlı kalanları övmektedir:

Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde gece sâatlerinde kalkıp Allah'ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk da vardır. Onlar Allah'a ve âhiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayır işlerine koşarlar. İşte onlar da iyilerdendir. Yapacakları hiçbir iyilik inkâr edilmeyecektir. Şüphesiz Allah, korunanları bilmektedir. (Âl-i İmran: 94/113-115)

Allah'a inanan insanların, hep birlikte Allah'a sarılıp saygı ve hoşgörü ile huzur ve barış içinde yaşamaları gerekir. Çünkü Tanrıları birdir, amaçları da birdir. Hepsinin amacı Tanrının rızasına ermektir. O yüce ve güzel Mevlâ, kullarının boğazlaşmasından, birbirine düşman olup ateş püskürmelerinden değil, kardeşlik, barış, sevgi ve saygı içinde yaşamalarından hoşlanır. Zaten dinleri de insanları birbirine sevdirmek, dost etmek, mutlu kılmak için göndermiştir. O, ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!

Hac: 88/40. âyette: Eğer Allah'ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savunması olmasaydı, içlerinde Allah'ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılırdı. Allah, kendi dinine yardım edene elbette yardım eder. Allah, kuvvetlidir, galiptir." buyurulmaktadır. Burada Allah'ın adının anıldığı yerler olarak, Allah tarafından korunduğu belirtilen binalar, üç İlâhî dinin ma'bedleridir. Kur'ân, her üç dinin ma'bedlerinin Allah tarafından korunduğunu bildirmektedir. Bu ifade, din birliğinin en güzel belirtisi değil midir? Kur'ân böyle derken bu din mensuplarının, birbirlerinin ma'bedlerini küfür yuvaları gibi görmeleri ve bu ma'bedlere hor bakmaları, hattâ fırsat bulunca bunları yıkmağa çalışmaları elbette Kur'ân'ın ruhuna uygun değildir. Bundan dolayıdır ki Osmanlılar, egemen oldukları yerlerde Yahûdî ve Hıristiyanların inançlarına saygı göstermişler, ma'bedlerini yapmalarını ve ma'bedlerinde özgürce ibâdet etmelerini sağlamışlardır.

Şerîat Ayrılığı Doğaldır:

Yine Kur'ân'a göre Allah, her millete bir ibâdet yolu, bir şerîat belirlemiştir (Hac: 88/34, 67; Bakara: 92/148; Mâide: 110/48). Allah'tan gelen dinlere mensubolanların, birbirleriyle ayrılığa düşmelerine, tartışmalarına, birbirlerini dışlamalarına, cenneti yalnız kendilerine özgü sanmalarına sebep yoktur. Bu konuda tartışanlar, kendilerini ötekilerden üstün görenler, cenneti yalnız kendilerinin sananlar, bir kanıta dayanmamaktadırlar. Kur'ân'a göre dinlerinin ruhuna bağlı kalan İlâhî din mensuplarının hepsi de Allah katında makbuldür. İşte:

Biz her ümmet için bir kurban ibâdeti koyduk ki Allah'ın, kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine O'nun adını an(arak hayvanı boğazla)sınlar.” (Hac: 88/34),

Biz her ümmete, uydukları bir ibâdet yolu (şerîat) yaptık. Onun için (din) iş(in)de seninle aslâ çekişmesinler.” (Hac: 88/67),

Sizin her biriniz için bir şerîat ve yol belirledik.” (Mâide: 110/48),

Herkesin yöneldiği bir yönü vardır. O halde hayır işlerine koşun!” (Bakara: 92/148) âyetlerinde de her milletin bir dini, bir şerîat düzeni, bir kurban ibâdeti ve kıblesi bulunduğu ve bunların Allah tarafından konulduğu vurgulanmıştır.

 

(devamı yarın..)