ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (1)
Pazartesi, 24 Ekim 2016 00:00

ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (1)

İzleyen bir okurumun bana anlattığına göre Abdülaziz Bayındır, ekibiyle çıktığı Hilal Tv.’de bizi eleştiren bir program yapmış. Uzun süren programda benim Kitap ehli olan iyi niyetli insanların da cennete gidebileceği tezimin yanlış olduğunu iddia etmişler. Onlara göre Müslüman olmayanların hepsi cehennemlikmiş. Bu görüşlerini de A’raf Suresinin 157. Âyetine dayandırıyorlarmış.

Peşinen söyleyeyim ki ben düşüncelerimi sadece Kur’ân mesajından alırım ve hiçbir dünya çıkarı veya şöhret düşünmem. Hiç kimseye yaranmak için de ne yazı yazarım, ne de konuşma yaparım. Ne dinlerarası diyaloglara katıldım, ne de başka din şuna buna yaranmak için yazı yazdım.

Bayındır ve ekibinin, tezimize karşı delil olarak ileri sürdükleri âyet, iniş tarihi bakımından 39. Sırayı alan A’raf Suresinin 157. Âyetidir. A’raf Suresi, Mekke döneminin ortalarında inmiştir. Kur’ân’ın açıklamasını yaparken surelerin iniş tarihini ve şartlarını iyice bilmeden âyetler hakkında yorum yapmak sağlıklı sonuca götürmez. Bunu belirttikten sonra kesinlikle deriz ki A’raf 157. âyet evvel emirde Mekke’de yaşayan bazı Hıristiyanların olumlu tutumlarını yansıtmaktadır. Mekke’de Hıristiyan olmuş bazı Araplar bulunduğu gibi yabancı kökenli kimi Hıristiyanlar da vardı.

Nitekim Hz. Peygamber’in ilk vahiy olayında korkup hanımı Hz. Hatice’nin yanına geldiği, Hatice’nin, olayı Tevrât ve İncîl okuyup Hıristiyan olmuş, a‘mâ bir ihtiyar olan Varaka’nın, olayı dinleyince:

– Kuddûs, Kuddûs (kutlu olsun, kutlu olsun). Varakanın canı elinde olan Allah’a andolsun ki ey Hatice, eğer bu söylediklerin doğru ise Muhammed’e, Mûsâ’ya gelmekte olan Nâmûs-i Ekber (büyük melek) gelmiştir. O, bu ümmetin peygamberidir. Söyle ona sebat etsin (metin olsun), dediği rivayet edilir.

Daha sora yanına gelen Hz. Muhammed’in başını kendisine doğru çeken Varaka, onun başının ortasını öpmüş, onu kutlamış ve kavmi kendisine karşı koyup yurdundan çıkarmaya çalıştıkları sırada şayet sağ olursa ona yardım edeceğini söylemişti (Sîret: 1/233-238; Taberî, Târîh: 301-303).

Buharî’nin de anlatımına göre Varaka, Hz. Muhammed(s.a.v.)’den olayı dinleyince şöyle dedi:

“– Bu sana gelen, Allah’ın Mûsâ’ya indirdiği Nâmûs(melek)tir. Keşke kavmin seni (yurdundan) çıkaracakları zaman ben sağ olsam da sana yardım etsem” demiş, Hz. Muhammed: “– Onlar beni çıkaracaklar mı ki?” diye sormuş, Varaka:

“– Evet, demiş, zira senin getirdiğin gibi bir şey getirmiş olan herkese düşmanlık edilmiştir. Eğer o günlerine yetişirsem sana çok yardım ederim.” Demişti. Sonra çok geçmeden Varaka ölmüştü (Taberî, Tarîh: 2/292).

Bu olay ilk vahiy dönemlerinde Mekke’de tek tük bazı Kitap ehli kimselerin bulunduğunu kanıtlar. Nitekim İkrime'den gelen rivayete göre Mekke müşrikleri, Hz. Muhammed’e Kur’ân’ı: Muğîre oğullarının Hıristiyan kölesi Ya'îş'in, İbn İshak'ın beyanına göre de Benî Bayâda el-Hadramî'nin kölesi Hıristiyan Cebr'in öğrettiğini iddia etmişlerdi. Abdullâh ibn Müslim'in nakline göre de: Hadramî'nin, Yemenli iki Hıristiyan kölesi vardı. Birinin adı Yesâr, ötekinin Cebr idi. Bunlar kendi dillerinde Tevrat'ı okurlar, bazen Peygamber (s.a.v.)de onların yanında otururdu. İşte Kureyş, Peygamber'in Kur’ân âyetlerini bu iki gençten öğrendiğini ileri sürüyorlardı. Kur’ân bu iddiayı: Biz onların, ‘Ona bir insan öğretiyor!’ dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir dildir.” (Nahl: 103) âyetiyle reddetmiştir.

(devamı yarın..)