ÇEVİRİ İLE NAMAZ KILINABİLİR Mİ? (2)
Cumartesi, 10 Eylül 2016 00:00

ÇEVİRİ İLE NAMAZ KILINABİLİR Mİ? (2)

(...dünden devam)

Abdu’l-Azîz Buhârî de şöyle diyor: "Ebû Hanîfe’ye göre Kur’ân’ın lafzı, gerekli değil, tâlî bir rükündür. Çünkü lafız, asıl amaç değil, anlamı taşıma aracıdır. Özellikle Allah’a yalvarma hali olan namazda asıl amaç lafız değil, anlamdır. Ayrıca yüce Allah: "Kur’ân’dan kolay olanı okuyunuz" buyurmuştur (kişiye, Kur’ân’dan kolay olanı okumasını emretmiştir).

Kur’ân önce, Arap lehçelerinin en fasîhi olan Kureyş lehçesi ile indi. Fakat bu lehçe ile Kur’ân’ı okumak, diğer kabîlelere zor gelince, Allah Elçisine bu durumu arz ettiklerinde onlara, Kur’ân’ı, kendi lehçeleriyle okuma müsâadesi verilmiş, Kur’ân’ın, yedi harf üzere indiği, bunlardan herhangi biriyle okunabileceği belirtilmiştir. Bu suretle asıl Kur’ân’ın indiği Kureyş lehçesiyle okuma zorunluluğu kaldırılmıştır. Bir Arap için kendi lehçesini bırakıp başka bir lehçe ile Kur’ân okuması, hattâ kendi diliyle Kur’ân okumaya tam anlamıyla muktedir olan Kureyşlinin, meselâ Temîm lehçesiyle okuması câiz olunca, Arapça'yı iyi bilmeyen bir yabancının da, asıl önemli olan mânâ ile yetinerek Kur’ân’ın çevirisini okuması caizdir." demektedir.

Ezberinde hiç Kur’ân âyeti olmadığını, namazda Kur’ân yerine geçecek bir şey öğretmesini ricâ eden kimseye Allah’ın Elçisi: "Subhânellahi ve’l-hamdu lillâhi ve lâilâhe illallahu vallahu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm" demesini öğütlemiştir.

Tarihî veriler de ilk dönemlerde Arapça bilmeyenlerin, çeviri ile namaz kıldıklarını göstermektedir. İranlıların, Selmâ’nın yaptığı Farsça Fâtiha tercümesini okuyarak namaz kıldığını anlatmıştık. Narşahî(ö.348/959)’nin Târîhu Buhârâ adlı eserinde belirttiğine göre Türkistan fetih hareketlerinde yer alan Emevî komutanı Kuteybe ibn Müslim (ö. 96/714), Buhârâ halkını, yaptırdığı câmi‘de topladı. O zaman Arapça bilmeyen Buhârâ halkı, Farsça namaz kıldılar.

  1. Nızâmu’d-dîn el-Ensârî de güvenilir birine dayandırdığı habere göre Hasan-ı Basrî(ö. 110/728)’nin talebesi, tasavvuf silsilesinin ilk halkalarından biri olan Habîb-i Acemî, dili Arapça'ya iyi yatmadığı için namazda Kur’ân’ın Farsça çevirisini okurmuş.
  2. Konumuza ışık tutması bakımından bu konuda çeşitli görüşlere yer verdik. Biz, namazda Kur’ân’ın orijinal metni ile okunmasını gerekli görüyoruz. Bu konuda İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşünü esas alarak diyoruz ki okuyabilen, Kur’ân’ın Arapça metniyle namaz kılar. Fakat Kur’ân’ı hiç bilmeyen, okuyamayan ise, asıl metni öğreninceye kadar Fâtiha’nın ve bazı âyetlerin çevirisini okuyarak namaz kılabilir.
  3. Camide cemaatle namaza gelince: Cemaat içerisinde sadece Türkler olsa Arapça Kur’ân bilmeyen imam Türkçe okuyarak da namaz kıldırabilir. Hatta cemaat anlayacağı için böylesi daha feyzli olabilir. Ama cemaat içinde çeşitli milletler olunca Müslümanlar arasında ortak dil olan Arapça metni okumanın gereğine inanıyorum.
  4. Dîn kimsenin tekelinde değildir. Falan veya filanın buna karşı çıkması bizi bağlamaz. Yüce Allah, Kur’ân’ı anlaşılmak için indirdiğini vurgulamıştır. Peygamber (sav.) de Kur’ân’ın tercümesi okunamaz, onunla namaz kılınamaz diye bir şey söylememiştir. Allah ve Elçisinden başka da hiç kimsenin din hakkında yasaklar koyup kaldırmaya hakkı yoktur. Allah her dili anlar. Onun için kalıp değil, ruh, mânâ önemlidir. Kişi, Hakkın dîvânına durduğu zaman gönlünden ne dediğini bilmeli, bilinçli olarak ibâdet etmelidir.

***