Dinimizde cihadın tanımı nedir? (1)
Perşembe, 20 Ekim 2011 00:00

Dinimizde cihadın tanımı nedir?

Kulaktan dolma olarak duyduğumuz cihad, biraz barbarlık gibi geliyor bana hocam, çünkü Müslüman tüm devletler Müslüman olmayan devletlere İslâmiyet’i tebliğ edecek, kabul ederlerse ne ala, kabul etmezlerse onlara cihad ilan edilerek o devletlere savaş açılacak ya da vergiye bağlanacaklar. Müslüman olmayanlar da bize aynı şekilde dinlerini sunup kabul etmezsek onlar da bize savaş açabilirler. Böylelikle Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar arasında kıyamete kadar kanlar akıp duracak. Cihadın böyle olmayacağına inanarak sizden cihadın gerçek tanımını rica ediyorum, Allah sizden razı olsun. Engin Yüce

Cevap: Cihâd (جهاد) ve cehd (جهد) çaba harcamak, bir şeyi başarmak için vargücüyle çalışmaktır. Aynı kökten türemiş olan ictihâd kelimesi de bir problemi çözmek için vargücünü harcamak, müctehid de bu çabayı harcayan kimsedir. Savaşmak da amacın gerçekleşmesi için en son çabayı harcamak olduğundan cihâd'ın kapsamına girerse de bu kelimenin asıl anlamı savaş değil, çalışmak, çabalamak, didinmek, uğraşmaktır. Aynı kökten gelen ictihâd da kapalı bir konuyu açığa çıkarabilmek, bir problemi çözebilmek için elden gelen bütün çabayı harcamak demektir. Savaş anlamındaki harb'den çok daha kapsamlıdır. Harb de Cihâdın bir parçası olabilir. Ama cihâdı, basitçe savaş diye çevirmek yanlıştır. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Mekke'de iken de İslâm'ın yayılması için kâfirlerle cihâdediyordu ama cihâdı savaş değil, düşünce alanında idi.

Cihâd üç kısma ayrılır: 1) Açık düşmana karşı savaşmak, 2) Gizli düşman olan şeytanla savaşmak 3) Ve iç düşman olan nefisle savaşmak.

Mekke’de inen âyetlerde cihâd, ebedî mutluluğu sağlayacak olan tevhîd dinini yaşamak ve yaymak için bütün çabayı harcamak anlamında kullanılmıştır. Mekke döneminin ortalarına doğru indiği tahmin edilen Furkan Sûresi’nde Peygamber’e, kendisine gelen vahye dayanarak büyük cihâdetmesi emredilmektedir:

“Onunla (yani sana vahyedilen Kur’ân ile) büyük bir cihâd et!” (Furkan: 42/52) âyetinde Hz. Peygamber’e, silâhla değil, fakat Kur’ân ile cihâdetmesi emredilmiştir ki bu, mânevî cihâddır. Âyette inançsızların sözlerine aldırmaması, gerçekleri açık açık anlatan Kur’ân’a dayanarak vargücüyle insanları irşâd için çaba harcaması emredilmektedir. Peygamber’in, inançsızların itirazlarına ve engellemelerine aldırış etmeden gece ibadetlerini sürdürmesi, tertîl ile (düşüne düşüne) Kur’ân okuması ve müşriklerin yalanlamalarına, sözlü saldırılarına sabır ile karşılık vermesi, en büyük mânevî cihâddır. Çünkü Mekke’de Müslümanlar kıtâl (savaş) yapacak sayı ve imkâna sahip değillerdi. Onun için Mekke’de inen âyetlerde Allah için cihâd öğütlenmiş ve emredilmiştir: Mekke’de inen son surelerden olan Ankebut Suresinin 8’nci âyetinde: “Eğer annen baban seni, (gerçekliği) hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için sana cihadederlerse (seni zorlarlarsa bu hususta) onlara itâ‘at etme.”; Aynı surenin 69’ncu âyetinde de: “Ama biz(im uğrumuz)da cihâd edenleri biz, elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allah, iyilik edenlerle beraberdir.” buyurulmaktadır.

Âyette Allah’ın, kendi uğrunda cihâdedenleri, kendisine varan yollara ileteceği ve kendisinin, güzel davrananlarla beraber olduğu vurgulanıyor. Bundan iki sûre sonra inen Hac Sûresi’nde ise Müslümanlara, Allah uğrunda O’na yaraşır biçimde cihâdetmeleri emrediliyor. “O’nun uğrunda, O’na yaraşır biçimde cihâdediniz” ifâdesi, Mekke’de Müslümanlar için şartların iyice ağırlaştığını gösterir. Artan, hattâ bir kısmını Habeşistan’a hicrete zorlayan baskılara dayanmaları emredilmektedir. Kur’ân’ın öğretilerini yerleştirebilmek için her türlü çaba harcanmalı, gerektiğinde bu uğurda göçe de katlanmalıdır. Nitekim bundan sonra inen sûrelerde cihâd ile birlikte hicret(göç)den de söz edilecektir:

“Allah uğrunda, O’na yaraşır biçimde cihâdediniz!” (Hac: 88/78)

Hac: 88/78’nci âyette emredilen cihâd geneldir. Gerek saldırgan kâfirlere, gerek zulme, gerek nefse karşı savaşmayı kapsamına alır. Allah, mü'minlere, kendi yolunda lâyıkıyla çaba harcamalarını, kâfirlere karşı dini savunmalarını, nefislerinin kötü duygularını da yenmeğe çalışmalarını emretmektedir.

Bundan sonra inmiş olan Enfâl Sûresi’nde de iman, hicret ve cihâda önemli bir ifâde katılmaktadır: Mallariyle ve canlariyle cihâd” ifadesi, artık cihâdı, kıtâl ile eş anlama getirmiştir. Enfâl: 93/72-75’nci âyetler bunun örneğidir.

Bu ve benzeri âyetlerde cihâd, çoğunlukla Allah’ın yolu ifadesiyle beraber kullanılır. “Allah yolunda cihâdedenler” cümlesinde sebîlullah (Allah’ın yolu) deyimi, cihâddan daha genel bir mânâ içerir. Esasen cihâd, Allah yolunun açılması için yapılır. “Allah’ın yolu”, İslâm öğretilerinin tümüdür. Nahl Sûresi’nin 125. âyetinde bu yola hikmetle, güzel öğütle çağrılması ve bunun yerleşmesine karşı gelen insanlarla en güzel biçimde mücâdele edilmesi (uğraşılması) emredilmiştir. Cîhâd, Allah yolunun üzerine konulan engelleri kaldırmak için harcanan çabadır.

Daha sonra inmiş olan surelerde mallariyle ve canlariyle cihâd ifadesi, daha güçlü vurgularla anlatılmıştır.

Tevbe: 113/16. âyette Allah’ın, Elçisinden ve mü’minlerden başka dost tutmayan kimseleri ortaya çıkarmadan Müslümanları bırakmayacağı buyurulmaktadır.

“Ey peygamber, kâfirlerle ve münâfıklarla cihâd et, onlara katı davran!” (Tahrîm: 106/9, Tevbe: 113/73)

Burada da cihâd, cephe savaşından çok, mânevî savaş anlamındadır. Çünkü Peygamber’e kâfirlere ve münafıklara karşı cihâdetmesi emredilmektedir. Burada cihâd, cephe savaşı değil, gelecek tehlikenin önlenmesi için çaba harcanması anlamındadır. Çünkü Peygamber, dış düşmana karşı savaşmış ise de toplumun içinde bulunan münafıklarla savaşmamıştır. Âyette Peygamber’e, kâfir ve münafıklarla ciddî biçimde uğraşması, onların entrikalarını ve tehlikelerini önlemeğe çalışması buyurulmaktadır.

(...devamı yarın)


 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş