DİNDE NAZARIN YERİ NEDİR?*Cevap: Nazar vardır. Bazı insanların bakışları etkili olabilir. Bunun çaresi dua etmek, Allah’a sığınmaktır. Abdullah ibn Abbâs’ın rivayetine göre de Allah’ın Elçisi (s.a.v.), Hasan ile Hüseyn’e nazar değmemesi için: “E’ûzu bi kelimâtillâhittâmmeti min kulli şeytânin ve hâmmetin ve min kulli aynin lâmmeh: Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kem gözlerden bütün kelimeleri yüzü hürmetine Allah’a sığınırım” duâsıyla Allah’a sığınırdı” Hz. Ayşe’nin, nazar değmesine tedâvî olarak: nazar değen kimsenin abdest alıp nazar değmiş olanın, ötekinin abdest suyu ile yıkanmasını söylediği rivayet edilmiştir. Hasanı Basrî’den gelen rivayete göre de göz değmesinin çaresi, Kalem Suresi’nin 51-52. âyetlerini okumaktır: “Ve in yekâdûllezîne keferû leyuzlikuneke bi ebsârihim lemmâ semiûzzikre ve yekulune innehu lemecnûn ve mâ huve illâ zikrun lilâlemîn: O inkâr edenler Zikr(Kur'ân)'ı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. ‘O mecnundur’ diyorlardı. Hâlbuki o, âlemler için uyarıdan başka bir şey değildir!” Nazar hakkında Hz. Peygamber’den aktarılan bu tür duâlar vardır ama nazar için birtakım aletler kullanmak, okunmuş sıcak taşları hastanın yüzüne koymak gibi şeyler batıl inançtır. Felak Suresi’nin sözgeliminden, Bakara: 102’nci âyetten ve sağlam hadislerden büyünün ve göz değmesinin bir gerçek olduğu anlaşılmaktadır. Yüce Allah: “De ki: 'Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım ve onların bana uğramalarından sana sığınırım'." âyetinde şeytanların dürtüklemelerinden, uğramalarından Allah'a sığınılması emredilmektedir. Peygamber (s.a.v.) bazı hastalıklara bazı âyetler, özellikle İhlâs, Felak ve Nâs surelerini okuduğu gibi, ağrıyan yere elini koyup yedi kere: “Allah'ın adıyla; bulduğum ve kurtulmak istediğim ağrıdan Allah'ın izzet ve kudretine sığınırım" derdi. Hz. Ayşe şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.), âilesinden birini (hasta halde) görünce, onu sağ eliyle mesheder (sağ elini hastaya sürer): ‘Allah'ım, ey insanların Rabbi, hastalığı gider, bu kuluna şifa ver, şifa veren sensin. Senin hiçbir hastalık bırakmayan şifandan başka şifa yoktur!’ derdi." Rivayet edilen hadisler, şifa için dua ve âyet okumanın câiz olduğunu kanıtlar. Ama şifâyı Allah'tan değil de afsuncudan beklemek, Allah'a tevekkülü bırakıp üfürükçülerin peşine düşmek câiz olmadığı gibi, başkasına kötülük yapmak, zarar vermek amacıyla okuyup üflemek, düğüm bağlamak da haramdır. Bu gibi insanlar, şerlerinden Allah'a sığınılması emredilen: “Düğümlere üfleyip tüfleyen şerli büyücüler" zümresine girerler. Şunu da belirtmek lâzımdır ki Peygamber(s.a.v.)in kendisi rahatsız olduğu zaman kendisine ve ağrıdan şikâyet eden kimselere dua ettiğine dair rivayetler vardır ama ne onun, ne de sahâbilerinin hastaya nüsha (muska) yazdıklarına veya nüsha taşıdıklarına veya buna cevaz verdiklerine dair hiçbir sağlam delil yoktur. Onun için fakihlerden bazıları şifa muskası taşınabi-leceğini söylemiş, bazıları da bunu mekruh görmüşlerdir. Okumak ruhsal bir telkin ve tedavidir, birini şifaya kavuşturması için Allah'a dua ve niyazdan ibarettir. Şifayı veren Allah'tır. Bunun ötesinde muskacılık, üfürükçülük yapıp bu yolla geçim sağlamak İslâm dinine ve Peygamber yoluna aykırıdır. *yazı arşivden alınmıştır
|