BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN (2)
Çarşamba, 06 Temmuz 2016 00:00

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN (2)

(...dünden devam)

Küresel ısınma

Beri taraftan küresel ısınma da dünyanın dengesini bozuyor. Tabii bütün bunlarda bizim hatamız vardır. İnsanlar sadece kendi nesillerini düşünüyor, kurdukları fabrika atıklarını, zehirli gazları doğaya salıyorlar. Bu salınımlar ve atıklar da atmosferde değişimlere yol açıyor. Bu günün insanının hatasını cezasını gelecek nesiller daha acı olarak çekeceklerdir.

Olaylardan ibret almak gerekir

Birkaç yıl önce Rize’de su baskını, sel ve heyelan 13 vatandaşımızın hayatına mal olmuş, birçok kardeşimiz evini, bahçesini, tarlasını yitirmiş, perişan duruma düşmüştü. Esasında bu olaylar Allah’ın intikamı değil, yasalara aykırı işler yanında Allah’ın buy­ruğunu da dinlemeyip düşüncesiz hareket eden insanlardan doğanın intikamı, derelerin öfkesidir. Niçin dere yatağına ev yaparsınız, niçin heyelan bölgesine, çürük zemin üzerine apartmanlar dikersiniz? Ve belediye sorumluları nasıl bu yerlerde yapılaşmaya ruhsat verirler? Kur’ân bize tehlikeden sakınmayı, kendi elimizle kendimizi tehlikeye atmamamızı öğütlemektedir. İşte o yerlerde bina yapanlar da, o binalara ruhsat verenler de, verilmesine göz yumanlar da, o yerlerde gidip oturan veya iş kuranlar da hep suçludur. Yaşanan olumsuz olaylardan ibret alıp tedbirli, yasalara uygun hareket etmemiz gerekir.

Trafik keşmekeşi

Ülkemizde trafik de büyük bir keşmekeş içindedir. Direksiyonu eline geçiren, kural falan dinlemez. Sağdan girer, soldan girer, zikzak yapar. Üç adım ileri geçmek için diğer araçlarda bulunanları tehlikeye atar. Ona göre yol sadece kendisinindir, başkasının değil. İnsan trafiğe çıkmaktan korkuyor, çekiniyor. Çünkü sağınızdaki ve solunuzdaki şaşırmış kimi insanların ne yapacaklarını bilemiyor. En büyük meziyet gerçek Müslüman olmaktadır. Peygamberimiz Müslümanı: “Müslümanların, daha doğrusu insanların elinden ve dilinden zarar görmeyeceği insan” olarak tanımlamıştır. Müslüman insan, bencil değildir, kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkasına yapmaz; kendisi için istediği güzel şeyi başkaları için de ister.

Sığınmacılar

Her şeye rağmen yine de içimizde İslâm merhameti, hoşgörüsü, paylaşma duygusu vardır. Bugün Suriye’den ülkemize sığınmış 2 milyon yedi yüz bin insan yaşamaktadır. Devletimiz bunları mümkün olduğu ölçüde rahat yaşatmaya çalışmaktadır. Türk halkı da imkânlarını bu sığınmacı insanlarla paylaşmaktadır. Bayram günleri onları unutmamak, fitre ve zekâtlarımızla bu insanları ve özellikle onların çocuklarını sevindirmeli, onlara bayram sevincini yaşatmaya çalışmalıyız.

Şeyh Sa’dî:

“Benî Âdem a’zây-i yek-dîgerend Ki der âferîneş zi yek cevherend:

Âdemoğulları birbirinin organlarıdırlar. Çünkü aynı cevherden yaratılmışlardır!” der.

Sa’dî’nin bu beyti, Peygamberimizin şu hadislerinin çevirisi sayılır:

“Mü’minlerin birbirlerine karşı durumları, bir cesedin organlarının durumu gibidir. Bir organ hasta olunca diğer organlar da onun acısını duyar, rahatsız olurlar.”  İşte mü’minler de öyle. Bir mü’minin derdi öteki mü’minleri de rahatsız etmeli; yani insanlar acılarını paylaşmalı; başkasının acısından rahatsız olmalıdırlar. Böyle birbirini seven dayanışmalı toplumlara Allah da acır, şefkat ve merhametiyle onları kucaklayıp örter. Buyurmuştur ki: “Muhakkak mü'­minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzel­tin ve Allah­'tan korkun ki size rahmet edilsin.” (Hucurat: 10)

Ve buyurmuştur:Topluca Allah’ın ipine yapışın, ayrıl­mayın; Allah’ın size olan ni‘metini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allah) kalblerinizi uzlaştırdı. O’nun ni‘metiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çu­kurun kenarında bulu­nuyordunuz, (Allah) sizi ondan kurtardı. Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki, yola gelesiniz. (Âl-i İmran: 103)

Gönül Allah’ın arşı

Sevginin hâkim olduğu toplumda başarı olur; kıskançlık ise başarısızlık doğurur. “Ateş odunu nasıl yakarsa hased de insanın güzel eylemlerini, sevaplarını öyle yakar, mahveder.”

Gönül kırmak kolay ama yapmak çok zordur. Şair “Kırma insan kalbini yapacak ustası yok!” demiş. Bir kudsî Hadiste Cenabı Hakk’ın, yere göğe sığmayıp mü’min kulunun kalbine sığdığını buyurduğu ve inanan kulun kalbinin Allah’ı arşı yani tahtı olduğu belirtilir. Ne demek Allah’ın arşı, Allah’ın bulunduğu tahtı demektir. Yani Allah kulunun kalbinde bulunur. Kulu incitmek, Allah’ın kızmasına, gazabına sebebolur. Hz. Peygamber: “Mazlumun Allah’a yalvarmasından sakın, çünkü onun duâsıyla Allah arasında perde yoktur." Kulun yanık gönlünden çıkan bir âh, bir inkisar zalimi perişan eder. Ne güzel söylemiş Ziya Paşa;

Zalim yine bir zulme giriftar olur âhir;

Elbette olur ev yıkanın hânesivîran!

Yani haksızlık eden, zulmeden kimse sonunda zulme yakalanır. Ev yıkan kimsenin de bir gün kendi evi de yıkılır.

Eden bulur

Burada Hz. Hüseyin Efendimize kötülük yapmış olan insanların sonlarını okurlarımla paylaşmak istedim:

Olaylara tanık olan Abdülmelik ibn Umeyr şöyle demiş:

“(Emevî valisi) Ubeydullah’ın yanına girdiğimde, Hüseyin’in başını bir leğen içine konmuş vaziyette gördüm. Vallahi çok zaman geçmeden Muhtar Sekafî’nin yanına girdim. Orada da Ubeydullah’ın, Hz. Hüseyin’in, bir leğen içine konmuş başını kamış çubuğuyla hakaretâmiz tarzda yokladığını gördüm. Ubeydullah’ı da Muhtar öldürmüştü. Vallahi çok zaman geçmedi, Mus’ab ibn Zübeyr’in yanına girdim, bu kez de Muhtar’ın başını orada bir leğen içinde gördüm. Vallahi çok zaman geçmeden Abdülmelik ibn Mervan’ın yanına girdim, bu kez de Mus’ab ibn Zübeyr’in başını bir leğen içinde gördüm."

Bu münasebetle tarihe küçük bir not düşelim:

Muhtar Sekafî, (ö. 67/687) Hz. Hüseyin’in intikamını almak amacıyla ayaklanan siyasî-dinî liderdir. Emevîler’in ilk yıllarında Kûfe’ye yerleşen Muhtâr Yezîd zamanında Hz. Hüseyin adına bey’at almak üzere Kûfe’ye gelen Müslim ibn Akīl’in, Vali Ubeydullah ibn Ziyâd tarafından öldürülmesine (60/680) gösterdiği tepki yüzünden hapse atılmış ve Abdullah ibn Ömer’in aracılığıyla serbest bırakımıştı. Tâif’e gitti. Abdullah bn Zübeyr’e katılıp 64’te (683) şehri kuşatan Emevî ordusuna karşı savaştı. Sonra Kûfe’ye dönen Muhtar 14 Rebîülevvel 66 (19 Ekim 685) tarihinde Hz. Hüseyin’in intikamını almak üzere Emevîlere karşı isyan başlattı ve başarıya ulaşarak şehri ele geçirdi. Kerbelâ Vak‘ası’na karışan Kûfeliler’in tamamını öldürterek evlerini yıktırdı (Zilhicce 66 / Temmuz 686). Hz. Hüseyin’i öldürtmüş olan Ubeydullah ve askerlerinin büyük kısmını kılıçtan geçirtti. Abdullah bn Zübeyr, kendisi için gittikçe daha büyük bir tehlike halini alan Muhtâr’ı durdurmak amacıyla kardeşi Mus‘ab’ı Basra valiliğine atadı. Mus’ab Muhtâr’ın üzerine yürüyerek onu önce Mezar’da, ardından Kûfe yakınlarındaki Harûrâ’da ağır yenilgiye uğratıp öldürdü (14 Ramazan 67 / 3 Nisan 687). Ama Abdülmelik bn Mervan zamanında Mus’ab da yenilgiye uğratılıp öldürüldü. Yani her biri kendi eyleminin dengi olan bir cezaya uğramış oldu. Hani derler ya bu dünya etme bulma dünyasıdır.

 

(devamı yarın..)