ESER SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI (2)
Salı, 21 Haziran 2016 00:00

ESER SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI (2)

(...dünden devam)

95 - (Mûsâ, Samiri'ye döndü): "Ey Sâmiri, ya senin amacın nedir?" dedi. 96- (Sâmiri): "Ben dedi, onların görmediklerini gördüm. Elçinin eserinden bir avuç aldım da attım; nefsim bana böyle (yapmayı) hoş gösterdi." 97- (Mûsâ): "Git, dedi. Artık hayât boyunca sen: 'Bana dokunmayın!' diyeceksin (toplumdan refüze edilip yalnız başına kalacaksın), sana va'dedilen bir cezâ var ki ondan asla şaşırılmayacaksın (mutlaka o cezânı tam zamanında bulacaksın). Şimdi durup taptığın tanrına bak. Biz onu yakacağız, sonra onu ufalayıp denize savuracağız." 98- "Tanrınız ancak kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır. O'nun bilgisi her şeyi kuşatmıştır." (Taha: 95-98)

95-98: Hz. Mûsâ, Sâmirî'ye neden böyle yaptığını sormuş. Samirî de başkalarının bilmediği, yahut görmediği bir şeyi bidiğini veya gördüğünü, Elçinin izinden bir avuç alıp onu attığını, nefsinin kendisini bu yöne yönelttiğini söylemiştir. Hz. Mûsâ da ona, artık aralarından çıkıp gitmesini, hiç kimsenin kendisiyle ilişki kurmayacağını, tek başına yaşayıp süresi dolunca öleceğini, dünyadaki bu toplum dışına atılmadan ayrı olarak âhirette de azâba uğrayacağını, yapmış olduğu tanrısını da yakıp külünü denize savuracağını söylemiş ve İsrail oğullarına, Tanrılarının kendisinden başka tanrı olmayan Allah olduğunu vurgulamıştır.

Öykünün son halkasını oluşturan bu âyetler özetle Tevrat’ın Çıkış Kitabının 16, 17 ve 30’ncu bablarında anlatılanlara uyar. Ancak 30’ncu babda altun buzağıya taptıranın, Hârûn olduğu anlatılır. Herhalde Hz. Peygamber devrinde bu zatın Sâmirî olduğunu söyleyen Tevrat parçaları vardı. Aksi takdirde o zamanki Yahudiler Kur'ân'a itiraz eder, Tevrat'ta heykele taptıranın Samirî değil, Hârûn olduğunu söylerlerdi. Tarih, Yahudilerden böyle bir itirazı kaydetmemiştir.

Sâmirî adı, Arapçaya girmiş yabancı bir isimdir. İbn Abbâs'tan rivayet edilen bir kavle göre Samirî öküze tapan bir kavimden idi, İsrail oğullarına kendisini Müslüman göstermişti. Başka bir rivayete göre de Kirmanlı, ya da Samerrâ'lı idi (İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kurân: 3/164). Bu rivayetler yanında onun Yahudilerden olduğu rivayeti de vardır.

Hz. Peygamber zamanında Şam yörelerinde Mûsâ dinine bağlı, Samirî'ler diye tanınan kimseler vardı. Sâmirî, çok eskiden Sâmir yahut Şamir diye bilinen bir bölgedir. Bugünkü Nablus yakınlarında bulunan bu bölgenin eski adı Şekim'dir. Yakup ve oğulları, Mısır'a gitmezden önce bu bölgede otururlardı.

Samirî'nin bu bölge ile bir ilgisi olup olmadığını bilmiyoruz. Mısır'daki Ya'kub oğullarından bir kısmı, anayurtları olan bu bölgeye nisbetle Samirî adıyle çağırılmış olabilirler (et-Tefsîru'l-hadîs: 3/44-85).

Müfessirlerin anlattıklarına göre Samirî, denizin yarılması sırasında veya Mûsâ'yı Tur'a götürmek için geldiği sırada Cebrail'i at üzerinde görmüş, onun atının bastığı yerden bir avuç toprak alıp saklamış, taptığı buzağı heykelinin hamuruna bu toprağı atınca, ses çıkaran bir heykel olmuş. İşte Samirî'nin: "Elçinin izinden bir avuç aldım" sözündeki elçi, Cebrail Aleyhisselâm'dır.

Ebu Müslim'e göre ise âyetteki elçi ile Cebrail'in kastedildiğine dair bir işaret ve delil yoktur. Elçi sözüyle Mûsâ'yı kastetmiş olan Samirî, Mûsâ'ya şunu demek istemiştir: "Sizin görüşlerinizin ve sözlerinizin bir kısmının doğru olmadığını anladım. Onun için elçinin yani Mûsâ'nın izinden, yani sünnet ve şeriatinden bir kısmını kaldırıp attım. Nefsim bana böyle yapmayı önerdi."

 

(devamı yarın..)