BİR TEFSİR SORUSU: EN’ÂM SURESİ 25. - 26. ÂYETLER (1)
Salı, 07 Haziran 2016 00:00

BİR TEFSİR SORUSU: EN’ÂM SURESİ 25. - 26. ÂYETLER (1)

Selamünaleyküm hocam, Allah’ım sizi başımızdan eksik etmesin!! Ellerinizden öperim hocam. Size bir sorum olacaktı: En’âm suresi 25. âyette, “İçlerinden seni dinleyenler vardır; fakat biz onu anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne kılıflar, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. (Onlar) her mu'cizeyi görseler de yine ona inanmazlar. Hattâ sana geldiklerinde seninle tartışırlar; o kâfirler: ‘Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir’ derler.” Buyuruluyor.

Hocam bu ayette sözü geçenler kimlerdir? Ellerinizden öperim. Tekrar görüşmek ümidi ile Allaha emanet olun...

Cevap: İçlerinden seni dinleyenler vardır; fakat biz onu anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne kılıflar, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. (Onlar) her mu'cizeyi görseler de yine ona inanmazlar. Hattâ sana geldiklerinde seninle tartışırlar; o kâfirler: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir" derler. Onlar hem (insanları) ondan menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller!” (Enâm: 25-26)

Bu âyetlerde kâfirlerin, Kur'ân karşısındaki tutumları canlandırılmaktadır. Onlar Kur'ân dinliyorlardı ama kibir ve inatları, gönüllerine ve kulaklarına perde oluyordu. Bundan dolayı Kur'ân gönüllerine nüfûz etmiyordu.

Allah'ın, kalblerinin üzerine perdeler koyması, onların gerçeği anlama kabiliyetlerinin kapalı olduğunu gösterir. Bu kabiliyetlerini kapatan da kendi tutumları, cehaletleridir. Kur'ân, onların hakka karşı isteksizliklerini bu üslûp içinde anlatmıştır. Hakikati bir türlü kabul etmeyen, görmeyen kimseye: "Allah gözünü kör etmiş, gerçeği görmüyor" deriz. Kur'ân da aynı anlamı kastetmiştir. Allah'ın, müşriklerin gönüllerine perdeler koyması, kendi cehaletlerinin, şehvet ve ihtiraslarının, anlayış ve kabiliyetlerini köreltmesi anlamına gelir. Gerçeği görmüyorlar, sırf keyiflerine, heveslerine kapılıp itiraz ediyorlar, hasetleri, kibirleri, tarafsız olarak dinlemelerine, salim kafa ile düşünüp anlamalarına engel oluyor. Cehâlet ve taassup, anlayışlarını kısırlaştırıyor. Böyle kimselere Kur'ân tesir etmez. Allah'ın ne kadar âyeti varsa hepsini görseler yine inanmazlar. Çünkü onlar inanmamakta kararlıdırlar.

Kendileri inanmadıkları gibi başka insanların da Kur'ân dinlemelerine, inanmalarına engel olurlar. Böylece hem kendilerini saptırırlar, hem de başkalarını şaşırtırlar. Ne kendileri yararlanırlar, ne de başkalarının yararlanmasına fırsat verirler. Böylece farkında olmadan kendi kendilerini mahvettikleri gibi etkileri alanına giren kimseleri de mahvederler.

Müfessirlerin anlattıklarına göre Ebû Süfyân, Velîd ibn Muğîre, Nadr ibn Hâris, Ukbe ve Utbe, Ümeyye, Hâris ibn Âmir ve Ebûcehl bir gün, Hz. Peygamber(s.a.v.)i dinlemişler. Sonra Nadr ibn Hâris'e dinlediği sözler hakkında düşüncesini sormuşlar. Nadr:

— Ben, onun söylediklerinin bir kısmını doğru sanıyorum, demiş. Ebûcehl de:

— Hayır, bizim için ölmek, onun sözlerini kabul etmekten yeğdir, demiş.

Biz onu anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne kılıflar koyduk.” âyeti, ehlisünnete göre Allah'ın, inanmayı gönülden çevireceğini, dilediği kimselerin inanmalarına engel olacağını ifade eder. Çünkü Allah, kalbin üstüne, inanmasına engel olan perde koyduğunu bildirmiştir. Bu, Allah'ın, o kimsenin inanmasına engel olması demektir. Yani Allah, dilediğine iman ihsan eder, dilediğini kâfir yapar. İrâde O'nun elindedir.

(devamı yarın..)