ULM’DEN BİR MEKTUP VAR (2)

(...dünden devam)

Hocam ben size Türkiye´de anlatmıştım bazı Rüya´larımda Peygamber´imizi Lokman Hekimi gördüğümü, ama cesaret edip de bir Rüyamdam size bahsetmemiştim belki sizi sıkarım diye, fakat bu Rüyam´ın üstünden bir veya iki sene geçti hala unutmuş veya tesirinden kurtulmuş değilim cesaretimi toplayıp ilk sizinle paylaşıcam kısaca, eğer bilmeyerek haddimi aşarsam sizden şimdiden bin kez özür dilerim.

Hocam ben Rüyamda Allahımı gördüm, bembeyaz sakallı; yüzünün güzelliği tarifsizdi, büyük bir Ormanın içindeyim ve orman yanıyor her tarafımı kocaman alevler sarmış her an bende de yanacakmışım ama bir türlü alev bana yetişmiyor Yüce Allah o büyük yangının içinde bağdaş kurup oturmuş bana diyor ki “Dua et!” Ben de Dua ediyorum uzun bir Rüya devam edip gidiyor. Sonuçta ben yangından kurtuldum.

Değerli Hocam biliyorum uzun bir mektup oldu, başınızı ağrıttığım için lütfen hakkınızı helal edin, o mübarek ellerinizden tekrar hürmetle öperim ve Allah her daim sizinle olsun, Allah sizden binlerce razı olsun, hocam Almanya´aya gelirseniz lütfen bana yazın, sizi tekrar görmek benim için onur olur, ...

Cevap: .., güzel mektubunuzu okudum. Bu arada epey iş, meşguliyet çıktığı için hemen cevap yazamadım. Rüyaların çok güzel. Rüyada Allah'ı bir insan şeklinde görmek de mümkündür. Tabii o gördüğünüz Allah'ın Zatı değildir. Çünkü O'nun zatının benzeri bir şey yoktur. O, akla gelen her şekilden münezzehtir, yücedir. Ancak O, bazı kullarına insan şeklinde görüntü verir. Nitekim Peygamberimiz de "Ben Rabbimi şâbb-i emred (tüyü yeni terlemiş bir delikanlı) şeklinde gördüm, demiştir. "Gözler O’nu görmez, O gözleri görür; O latîf (gözle görülmez veya lütuf sâhibi), herşeyi haber alandır." (En'âm: 103)

En’âm Suresinin 103’ncü âyeti, Allah'ın gözlerden gizli kaldığını, gözlerin O'nu algılayamayıp O'nun gözleri idrak ettiğini, latîf ve habîr olduğunu bildirmektedir. Latîf, Kesîf'in zıddıdır. O, latîftir, madde değildir. Cisimde mutlak letâfet olmaz. Cismin letâfeti mutlak değil, göreceli (izâfî)dir. Mutlak (tam, kesin, genel) letâfete ancak nûr denebilir. 'Allah, göklerin ve yerin nûrudur" . Madde olmadığından gözle görülemez. Ama her yerde ve her varlıkta O'nun nûru vardır. Nûru her varlığa uzanmış, her şeyi kuşatmıştır. Âlemin ruhu O'dur. O'nun haberdar olmadığı hiçbir şey yoktur. Çünkü her şeyin içinde, özünde o vardır. Eşyadaki faaliyet, atomdaki enerji, doğadaki canlılık O Hayy’in her zerreye uzanmasıdır. O, her şeye kendisinden yakındır. Her şey O'nun bir görüntüsüdür. Eşyanın şekle bürünmesi mahlûk(yaratılmış)tır. O'nu şekle sokan O'dur. Kendisi görünmez, gizlidir. Yarattığı şeylerle görünür. O açıktan açık, gizliden gizlidir. Eşyadaki dinamizm O'ndandır. Asıl O'dur, varlık O'dur, aslın aldığı şekiller ise O'nun yaratıklarıdır. Görünenler yaratıklar, gösteren Yaratıcıdır.

"Verây-i halk Hak'tır, attığın taş incitir Hakk'ı!"

(devamı yarın..)