HZ. PEYGAMBER'İN GÖLGESİ YOK MUYDU? (1)
Pazartesi, 28 Aralık 2015 00:00

HZ. PEYGAMBER'İN GÖLGESİ YOK MUYDU? (1)

İyi akşamlar sayın hocam... Müslüman bir ailede ve İslamiyet öğretisiyle büyüdüm... gerçi nasıl bir öğretiyse. Hurafeler ve yanlışlarla dolu... Sadece Müslüman olarak doğduğum için değil tüm yüreğim ve zihnimle Müslüman olmak istediğim için okumaya, anlamaya öğrenmeye çalışıyorum. Ama ne doğru, ne yanlış bir süre sonra her şey bir karmaşaya dönüşüyor. Fakat bu karmaşadan ancak sizin gibi Kur’ân’ı ve gerçek hadis ve sünnetleri gösteren hocalarımıza başvurarak kurtulmaya çalışıyoruz. İşte bu yönde size bazı sorularım olacak. Geçenlerde dinlediğim ve şaşırdığım bir olay -kutlu doğum haftası sırasında- üstelik çok ünlü bir hoca diyor ki: 'Peygamberimizin gölgesi yoktur. Çünkü gölge, varlıktan olur, oysa Hz.Muhammed’in varlığı yoktur. İşte o yüzden varlığı olan şefaat edemez oysa onun varlığı yoktur o yüzden şefaat edebilir' Tahmin edebileceğiniz gibi bu yorum bir tasavvuf hocasına ait. Aynı şekilde 'âlemlerin Hz. Muhammed için yaratıldığını söyleyen düşünce' bana biraz garip geliyor. Ama her zamanki gibi size başvurdum ve merakla cevabınızı bekliyorum. Hürmetle...

Cevap: O ipe sapa gelmez sözleri kim söylediyse tam bir hurafecidir, yalanlarıyla İslâm'a gölge düşürmektedir. Peygamber'in nasıl varlığı olmaz. Varlığı olmayan yok demektir. Yani o herif Peygamber'i yok mu saymaktadır. Küstahlığın bu kadarına pes doğrusu. Hangi tasavvuf, tasavvufta böyle bir ifade yok. İnsanın elbette fizik varlığı var. Nefsi var. Bütün peygamberlerin nefsi var. Nefs nefes alan canlı demektir. Peygamber nefes almıyor muydu yoksa? Ancak tasavvufta gaye, kişinin ben duygularını atması, kendi nefsini görmemesi, sadece Hakkı görmesidir. Zira görünen varlıkların hepsi o temel varlıktan kaynaklanmaktadır. Hepsi o denizin dalgaları, hepsi o Güneşin ışıkları durumundadır. İşte insan şu geçici varlığını, yani egosunu görmez de sadece Hakkı görürse erenlerden olur. Gerçeklere ulaşır ve o zaman "Ene'l-Hakk: Ben Hakkım" der. Bu nefsin tümden yok olması değil, kişinin Hak sevgisinde boğulup nefsini görmemesi halidir. Tasavvuf terminolojisinde bu hale Fena Fillah hali denilir. Bunun ardından da Hak'ta yaşama, Hak ile var olma hali gelir ki buna da Baka billah: Allah ile var olma denilir.

İkinci sorunuza gelince bu konuda geniş açıklamayı "Soru ve Cevaplarla İslâm" adlı on ciltlik eserimin 3. cildinde yazmıştım. O cevabı size gönderiyorum:

Allah kâinatı hiç kimse için değil, kendisi için yaratmıştır. Allah, varlığı zorunlu ve kendi kendine vardır. Evren de başka bir varlıktan değil, kendi düşüncelerinden var olmuştur. Bizler ayrı ayrı varlıklar olarak var değildik, ama Allah’ın bilgisinde vardık. Allah bizim varlığımızı sonradan öğrenmiş değildir. Çünkü O’nun bilgisine yeni bilgiler eklenmez. O’nun bilgisi ne artar, ne eksilir, ezelde olduğu gibi hep aynıdır. Evren varlıkları, henüz ayrı ayrı şekiller halinde görünürler âlemine çıkmadan önce Allah’ın bilgisinde vardı. İşte Eflatun, evren varlıklarının, yaratıkların, bilgi yani ide halinde Allah’ın bilgisi durumuna İdeler Âlemi demiştir. İslâm Tasavvufunda ise bilgi durumundaki varlıklara a’yân-i sâbite denir.

 

(devamı yarın..)