YUNUS EMRE NE DİYOR? (2)

(...dünden devam)

Peygamberimiz de kalbini göstererek üç kez takvâ yani gerçek dindarlığın gönülde olduğunu vurgulamıştır. İşte Yûnus da dinin özünü anlatarak diyor ki:

Hırka vü takye yol virmez ferecile 'âlim olmaz

Din diyanet olmayıcak neylersün bunca varakı

(Hırka ve takke ile, mânâ yolunda mesafe alınmaz,, cüppe ile de âlim olunmaz. Gerçek dindarlık olmayınca bunca kitap okumanın ne yararı var?)

Bin kez hacca vardunısa bin kez kaza kıldunısa

Bir kez gönül sıdunısa gerekse yüz yıl yol dokı

Gönül mi yig Ka'be mi yig eyit bana 'aklı iren

Gönül yigdür zira ki Hak gönülde tutar turagı

Yetmiş iki millete birlük ile bakmayan

Şer‘ ile evliyâsa hakîkatte âsîdur

Hakîkat:

Hakîkat Tanrı'nın besleyiciliğini ve her şeye malik olduğunu görmektir. (Kuşeyri, 162) Hakîkat ehli olan, ubûdiyyetin hakkını yerine getirir. Bu gerçeğe erişmeyenin istemeyeceği işleri, nâfile ibadetleri yapmak ister. Yoksa boynunu teklif boyunduruğundan çözüp içini sapma ve tahriflerle yoğurmaz.

Melâmetîliğin anlamı

Melâmet okulunun yetiştirdiği en büyük tasavvuf imamlarından Ebû Abdi'r-Rahmân es-Sülemî'ye göre şerîatin bütün emirlerini yerine getirmeden hakîkate eriş­mek mümkün değildir. Şerîat sendendir, hakîkat sanadır. Yani sen şerîatin amellerini yerine getirmek, emirlerini yapmakla yükümlüsün. Hakîkat de Allah'tan sana bir mev­hibedir. Üzerinde edâ etmediği şer'î bir görev bulundukça kul, kat'iyyen müşâhede mertebesine eremez.

İşte Yûnus'un beytlerinde ortaya koyduğu düşünceler de bu çerçevededir. Yûnus’a göre şerî‘atsız hakîkat bulunamaz. Hakîkat sınırsız bir derya, şerî‘at ise bu denizde seyredebilmeyi sağlayan bir gemidir. Hakîkate ulaşabilmek için, gemiden çıkıp denize dalmak gerekir:

Hakîkat bir denizdür şerî‘atdur gemisi

Çoklar gemiden çıkup denize talmadılar.

“Allah size zâhir ve bâtın (dış ve iç; görülen, görülmeyen; bildiğiniz ve bilmediğiniz) ni‘metlerini bol bol verdi... (Lokman: 20) âyetinde işaret edildiği üzere varlığın dış ve iç (görünür ve görünmez) yüzü vardır. Bazen görünmez yüz görünenin tersi olabilir. Hızır Aley­hisselâm gibi işlerin iç yüzünü bilen hakîkat ehli, kötülük emreden nefsi insanın en yaman düşmanı bilir ve onunla mücadeleyi en büyük savaş kabul ederler. Nitekim Peygamber (s.a.v.) insan ile vesveseci şeytan arasında geçen bu sürekli savaşı: "büyük savaş" olarak nitelendirmiş: "Biz, küçük cihâd(savaş)dan, büyük ci­hâda dönü­yo­ruz'' (Seâlibî, Tefsîr: 3/197; Nesefî, Tefsîr: 2/115; İbn kayyim el-Cevziyye, Medâricu’s-sâlikîn; Keşfu’l-Hafâ, 1/424-425) buyurmuştur. Şerî‘at gözüyle bakan kişi düşmanı dışarıda, hakîkat gözüyle bakan kişi düşmanı içeride görür.