İLÂHÎ DİNLERİN RUHBİRLİĞİ (5)

(...dünden devam)

Kitap ehlinden bilgili olanların, Kur'ân'ın vahiy olduğunu bilmeleri, Kur­'ân'da anlatılan kıssa ve prensiplerin, kendi kitaplarındaki kıssalara ve prensiplere uygun olmasındandır. Hz. Muhammed'in okur yazar olmadığını, İbrânca bilmediğini düşünen Kitap sahipleri, ona gelen bu sözlerin, kendi sözleri olamayacağını, bunların ona vahiy yoluyla verildiğini anlayıp kabul etmişlerdir. İşte Kur'ân, gereçği itiraf eden böyle insaflı dinbilimcilerini övmektedir. Aşağıdaki âyetler, iyi niyetli din bilimci Kitap ehlinin, Kur'ân karşısındaki tutumlarını anlatmaktadır:

"De ki: 'Siz ister ona inanın, ister inanmayın. O, daha önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zaman onlar, derhal çeneleri üstüne secdeye kapanırlar. ‘Rabbimizin şânı yücedir, gerçekten Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir!' derler. Ağlayarak çeneleri üstüne secdeye kapanırlar ve Kur'ân, onların derin saygısını artırır." (İsrâ: 50/107-109)

"De ki: 'Hiç düşündünüz mü: Eğer bu Kur'ân, Allah katından olduğu halde siz onu tanımamışsanız; İsrâil oğullarından bir şâhid de bunun benzerin(in Tevrât'ta bulunduğun)a tanık olup inandığı halde siz inanmağa tenezzül etmemişseniz durumunuz nice olur?' " (Ahkaf: 66/10)

"Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, ona indirilen (Kur'ân)dan sevi­nirler....De ki: 'Benimle sizin aranızda Allah'ın ve yanında Kitap bilgisi bulunanların tanık olması yeter’.'” (Ra'd: 87/36, 43)

"Kitap ehlinden öyleleri var ki Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar; Allah'a karşı saygılıdırlar; Allah'ın âyetlerini birkaç paraya satmazlar. Onların mükâfâtı da Rableri katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir." (Al-i İmran: 94/199)

"Fakat içlerinde ilimde derinleşmiş olanlar ve mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve âhiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük mükâfât vereceğiz!" (Nisâ': 98/162)

“Resule indirilen(Kur'ân)ı dinledikleri zaman, tanıdıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: 'Rabbimiz, inandık, bizi şâhid­lerle beraber yaz! Biz Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umarken neden Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım?' Bu sözlerinden dolayı Allah onlara, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler verdi. Güzel hareket edenlerin mükâfâtı işte budur!" (Mâide: 110/83-85)

Bu âyetler Kur'ân vahyini kabul eden Kitap ehlini övmekte ve onlara da ebedî saâdeti, cenneti va'detmektedir. Peygamber Aleyhisselâm'ın devrinde Kur'ân'ın Hakk'ın vahyi olduğunu kabul eden insaflı dinbilimcileri olduğu gibi, bugün de Kur'ân'ı okuyan insaflı dinbilimciler çıkmaktadır. Bunların hemen dinlerini bırakacaklarını beklemek fazla iyimserlik olur. Ama bunların, Kur'ân'ın vahiy olduğunu, onu getiren insanın peygamber olduğunu kabul etmeleri, inançlarını da Kur'ân'ın tanımladığı biçimde tevhîd esasına göre düzeltmeleri, ebedî saâdetleri için yeterlidir. Kur'ân, Allah'ın birliğine inanan ve yalnız O'na tapan insanların, birbir­lerine destek olmalarını, tek Allah'a iman ve ibâdette birleşmelerini istemektedir:

"De ki: 'Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aramızda ortak olan söze gelin: Yalnız Allah'a tapalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah'tan başka rablar edinmeyelim." (Âl-i İmran: 94/64)

(devamı yarın..)