TERÖRİZMİN CEZASI (3)
Salı, 29 Eylül 2015 00:00

TERÖRİZMİN CEZASI (3)

(...dünden devam)

Çünkü Mâide Sûresi’nin 12. âyetinden itibaren Hicaz Bölgesinde ve özellikle Medîne'de oturan Yahudilerin, Peygamber'e ve İslâm'a karşı olumsuz davranışlarına işaret edilmekte; onların kendi peygamberlerine karşı da kötülük yaptıkları anlatılmakta; Musa'nın sözü­nü dinlemedikleri, onu kritik zamanlarda yalnız bıraktıkları, ayrıca yer­yüzünde bozgunculuk yapıp cana kıydıkları, bu yüzden İsrâîl oğullarına, bir cana kıyanın, bütün toplumun canına kıymış sayılacağı yasasının konulduğu belirtilmektedir. Bütün bunlar asıl konuya giriştir: O da kendi peygamberlerine karşı gelmiş, toplumlarına zarar vermiş, bozgunculuk yapmış bu insanların, Hz. Muhammed'e ve onun oluşturduğu İslâm toplumuna karşı da bozgunculuk yapmağa çalışmalarıdır.

Nitekim Medîne'de oturmakta olan Nadîr Oğulları, Hz. Muham­med'e suikast düzenlemişler, bundan dolayı kuşatılıp sürgün edilmişlerdir. Kaynuka Oğulları ahitlerini bozmuşlar, onlar da sürgün edilmişlerdir. Bunların sonucundan ders almayan Kurayza Oğulları, bunların yaptı­ğından çok daha kötüsünü yapmış, Hendek Savaşında İslâm toplumunu tamamen imha etmek üzere gelen on bin kişilik Kureyş ve diğer Arap kabileleri ortak ordusu ile birlik olmuştur. Müslümanlarla birlikte Medî­ne'yi dış düşmana karşı savunmaya söz vermiş olan bu Yahudi kabilesi, Peygamber’le ittifaklarını bozup, en kritik dönemde Müslümanları tama­men imhaya kararlı düşman ordusuyla birleşerek Allah'a ve Elçisi’ne karşı savaş durumuna girmişlerdir. İşte bu âyetlerde Allah'a ve Elçisi’ne karşı savaş açanların, şiddetle cezalandırılacakları: ya öldürülecekleri, ya asılacakları veya birer el ve ayaklarının çapraz kesileceği, yahut da sürgün edilecekleri belirtilmiştir.

Daha sonra Yahudilerin çeşitli olumsuz tutumları sergilenmektedir. Konu, İslâm'a ve Peygamber'e düşman olan Yahudilerin, çeşitli olumsuz davranışlarını sergilemekte, zaman zaman da onları uyarmaktadır. Açıkça görülüyor ki âyetlerde, rivayetlerde anlatıldığı üzere Ureyne veya Ukl'den gelen, Peygamber'den iyilik gören, sonra da çobanı öldürüp Beytu'l-mal'in develerini götüren bireysel düzeyde basit bir olaydan değil, Peygamber'e ve İslâm toplumuna karşı organize bir kütle düşmanlığı ve savaşından söz edilmektedir. Âyet metninin motamot çevirisi şöyledir:

"Onlar ki Allah ve Elçisiyle savaşırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onların cezası...dır.” Bu ifade, sözü edilen kişilerin eylemlerinin olup bittiğini değil, sürdüğünü gösterir. Nitekim Abdullah ibn Abbas da bu âyetin, Peygamber'le yaptıkları antlaşmayı bozan Kitâb ehli hakkında, yahut Müslümanlara saldıran müşrikler hakkında indiğini söylemiştir (İbn Kesîr, Tefsîr: 2/48).

Âyet, bireysel bir olaydan değil, Peygamber'e ve devlete karşı kütlesel bir terör ve savaş hareketine girenleri bastırmakla ilgili cezayı belirlemekte ve böyle davranışlar içine gireceklere göz dağı vermektedir. Gerektiğinde düzenin korunması için caydırıcı ağır cezalar uygulamak zorunluluğu doğar. Nitekim dünyanın çeşitli ülkelerinde terör hareketlerine karşı eylemlerde üç yüz, beş yüz kişinin birden öldürüldüğü görülmektedir. Yirmi birinci asrın başlarında bulunduğumuz şu zamanda bu tür imha hareketleri olağan görülürken, Kur’ân'ın, kütlesel terör için koyduğu ve bugünküyle mukayese edildiğinde çok hafif kalan bu cezayı merhametsiz, vahşîce saymak, insaf dışı bir yargı olur.

***