ŞEFÂ'AT (5)
Pazartesi, 08 Haziran 2015 00:00

ŞEFÂ'AT (5)

(...dünden devam)

Nitekim Hz. Peygamber’in, Osman ibn Maz‘ûn’un vefatı üzerine söylediği şu söz de bunu açıkça ortaya koymaktadır:

لَمَّا مَاتَ عُثْمَانُ بْنُ مَظْعُونٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَتْ امْرَأَة ٌ: "هَنيِئًا لَكَ يَابْنَ مَظْعُونٍ بِالْجَنَّةِ" فَنَظَرَ رَسُولُ اللهِ إلَيْهَا نَظَرَ غَضَبٍ فَقَالَ: "وَمَا يُدْرِيكِ؟" قَالَتْ: "يَارَسُولَ اللهِ فَارِسُكَ وَصَاحِبُكَ"، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ : "وَاللهِ إنّي رَسُولُ اللهِ وَمَـا أَدْرِي مَايـُفْـعـَلُ بِي (وفي رواية: وَلَا بِهِ)" فَأشْـفـَقَ النَّاسُ عَـلَـي عُـثْـمـَانَ: (Sahâbîlerden) Osman ibn Maz‘ûn öldüğü zaman bir kadın (başka bir rivâyete göre Osman’ın kendi karısı): “Cennet sana kutlu olsun ey Maz‘ûn oğlu Osman!’ demiş. Allah’ın Elçisi (s.a.v.) ona kızgınca bakmış, ‘Ne biliyorsun (cennete gideceğini)?’ demiş. (Kadın): ‘Ey Allah’ın Elçisi, senin şövalyen ve sahâbîndir’ demiş. Allah’ın Elçisi: ‘Vallahi ben Allah’ın Elçisiyim, ben bile bana (başka bir rivâyette : bana ve ona) ne yapılacağını bilmem!’ demiş. Halk Osman’ın durumuna acımıştır.”[1]

Kur’ân’a göre âhirette herkes kendi eylemleri ve rûhsal değeriyle ölçülür. Yüce Dîvân şefâ‘at ve iltimas yeri değildir.

Şefâ‘at konusunda Kur’ân ve Peygamber böyle söylerken bazı kimselerin şeyh­lerinden aldıkları garantilere bağlanmaları, Kur’ân’ı bilmemelerinden kaynaklan­mak­tadır. Herhalde müridlerine böyle garantiler verenler de bu âyetleri bilseler ve bun­ların anlamını düşünseler gayb âlemi hakkında böyle cür’etli söz ve davra­nışlardan kaçınırlar.

Yüce Allah’ın فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ: Onlara şefâ‘atçilerin şefâ‘ati bir yarar sağlamaz.”[2] âyetini daima hatırda tutmak gerekir.

يَا اَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوآ اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَاْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ (٢٥٤)... مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِاِذْنِهِ (٢٥٥): 254- Ey inananlar, ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefâ‘atin olmadığı gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah için) harcayın. Kâfirler, zâlimlerin tâ kendileridir.... 255- O’nun izni olmadan kendisinin katında kim şefâ‘at edebilir? (Bakara: 92/254-255)

Bakara: 92/254. âyette mü’minlere, ne alışverişin, ne dostluğun, ne de şefâ‘atin olmadığı âhiret günü gelmeden önce şu dünyada, Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan hayretmeleri emrediliyor ve nankörlerin haksız oldukları vurgulanıyor.

Burada da âhiret mahkemesinde fidyenin ve şefâ‘atin olmadığı, hiç kim­se­nin fidye veya iltimas yoluyla canını kurtaramayacağı vurgulan­maktadır. Fidye, kişinin bir bedel karşılığında canını kurtarmasıdır. Bakara: 92/48, 123. âyetlerde de âhirette fidyenin ve şefâatin olmadığı vurgulanmaktadır.

Çünkü âhiret dünyaya benzemez. Dünyâda mutluluk, refah, mevki nüfuzluların; bakanlar, valiler, müdürler, öteki yöneticiler yanında şefâ­‘atleriyle sağlanabilir, ama âhiret saâdeti yalnız kişinin temiz inancı, yüksek ahlâkı, yüce ma‘nevî değerleriyle el­de edilir. Orada herkes lâyığını bulur. İltimas ile, bir fesatçı, yalancı, haksız cennet köşklerine oturtulmaz. Sâlih amel sahibi bir insan da çekiştirme ve karalamalarla haksızlığa uğratılamaz. Orada herkes rûhsal değerinin karşılığını alır. Çünkü insana kendi canından dahayakınolan,onun nekırat vedeğerde,neyelâyık olduğunu bilen Allah, herkese tam hakkını verir: “Şu günden sakının ki, o gün Allah’a döndü­rüleceksiniz, sonra herkese kazandığı tastamam verilecek ve onlara haksızlık edil­meyecektir.[3], “Kıyâmet günü için adâlet terâzîleri kurarız. Hiç kimseye bir hak­sızlık edilmez (insanın yaptığı iş), bir hardal dânesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesab gören olarak biz yeteriz.”[4]



[1]. Buhârî, Cenâiz: 3, Ta‘bîr: 13; el-Fethu’r-Rabbânî: 7/129

[2]. Müddessir: 4/48

[3]. Bakara: 92/281

[4]. Enbiyâ: 73/47

 

(devamı yarın..)