ŞEFÂ'AT (1)
Perşembe, 04 Haziran 2015 00:00

ŞEFÂ'AT (1)

(...dünden devam)

Kur'ân Ansiklopedisinden Şefaat maddesinin özeti:

Şefâ'at

Şef‘ (شَفْعَ): Teki çift yapmak, şüf‘a: ortağın malını kendi malına eklemek; şefî‘, şüf‘a (ortaklık) hakkı bulunan ve şefâ‘at edebilen demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de tek anlamındaki vetrin karşıtı olarak kullanılan şefâ‘at, yardımsız olan kişiye destek olup onu yalnızlıktan kurtarmak, çift yapmak anlamına geldiği gibi, birinin huzurunda iltimas, aracılık yaparak ona mevki, menfaat sağlamak veya onu cezâdan kurtarmak anlamına da gelir. Âyette her iki anlam da vardır. Bir şeyi benzerine eklemek (teki çift yapmak), desteklenen (eklenen) şey şef‘, daha önceki yalnız hali de vetrdir.

مَا مِنْ شَفِيعٍ إلَّا مِنْ بَعْدِ إذْنِهِ: O’nun izni olmadan kimse şefâ‘at edemez!” âyetinde Allah’ın, izni olmadan huzurunda kimsenin aracılık yapamayacağı da belirtilmektedir.

Müşrikler, Allah’ın kızları sandıkları ve taş heykellerle sembol­leştirdikleri meleklerin, Allah ile kendileri arasında şefâ‘atçi olacaklarına, kendilerini Allah’a yaklaştıracaklarına inandıkları gibi Yahûdî ve Hıris­tiyanlar da peygamberlerinin ve din adamlarının, Allah katında kendilerine şefâ‘at edeceklerine inanıyorlardı.

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هــٰؤُ َلآءِ شُفَعَآؤُنَا عِنْدَ اللهِ قُلْ اَتُنَبِّؤُنَ اللّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمـٰوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَي عَمَّا يُشْرِكُونَ : Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar, ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve: “Bunlar Allah katında bizim şefâ‘atçileri­mizdir!” diyorlar. De ki: “Allah'ın, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyor­sunuz?” O, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir. (Yûnus: 51/18)

اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللهِ شُفَعَآءَ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ (٤٣) قُلْ ِللهِ الشَّـفـَاعـَةُ جَمِيعًا لَهُ مُلْكُ السَّمــٰوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (٤٤): 43- Yoksa Allah'tan başka şefâ‘atçiler mi edindiler? De ki: “Onlar, hiçbir şeye malik olmayan, düşünmeyen şeyler olsalar da mı (onları şefâ‘atçi edineceksiniz?)” 44- De ki: “Şefâ‘at tamamen Allah'ındır (yardım ve destek yalnız O’ndandır). Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra O'na döndürü­leceksiniz.” (Zümer: 59/43-44) âyetleri, onların bu inançlarına işâret etmektedir.

Bu âyet, müşriklerin, taptıkları tanrıların, Allah katında kendilerine şefâ‘atçi olacağı şek­lindeki inançlarını reddetmektedir. Kur’ân, Allah’ın huzurundaki Mahke­mede şefâ‘at ve iltimas olmadığını vurgulamaktadır. Şimdi bu konudaki âyetleri, gözden geçirelim:

فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ: Onlara şefâ‘atçilerin şefâ‘ati bir yarar sağlamaz. (Müddessir: 4/48)

4/48. âyette suçlulara şefâ‘atçilerin şefâ‘atinin yarar sağlamayacağı, kimsenin onları cezâdan kurtaramayacağı vurgulanmıştır.

Bu âyetlerden anlaşılıyor ki müşrik Araplar, Allah’ı, tıpkı bir hükümdar gibi düşünüyorlardı. Nasıl hükümdarın yanına doğrudan değil, aracılar, muhafızlar vası­tasıyla girilir, hükümdara bir şey kabul ettirmek için onun katında sözü geçen birini bulmak gerekirse; Allah’ın huzuruna varmak, O’nun yanında kabul görmek için de aracılara başvurmak ge­rektiğine inanmışlar ve bundan dolayı şefâ‘atçi dedikleri rûhsal varlıklara tapmışlar ve onların, kendilerini koruyup kurtaracağını sanmışlardı.

(devamı yarın..)