ÖLÜMÜ YAŞAYANLARDAN BİR ÖYKÜ (4)
Salı, 28 Nisan 2015 00:00

ÖLÜMÜ YAŞAYANLARDAN BİR ÖYKÜ (4)

(...dünden devam)

Artık yeni hayatıma dönme isteği ile dolmuştum, beni bekleyenleri bir an önce denemek (yaşamak) istiyordum. Yeniden hastanedeydim, ama yolculuğu hatırlamıyordum; bir anda olup bitmiş gibiydi. Sağımda, altımda yatan ölü bedenimi hâlâ görebiliyordum. Üç dostum ise orada beni bekliyorlardı. Onların sevgisini ve bana yardım edeceklerini hissetttim.

Tünel

Hızla akan derin bir ses odayı doldurmuştu. Ses ve güç (enerji) büyük olduğu halde son derece hoş duygularla dolmuştum, hipnotize olmuş gibiydim. Arka planda uzaktan gelen zil sesleri duyuyordum. Çok güzel sesler. Karanlık, varlığımı sarmalamaya başladı. Yatak, kapıdaki ışık, tüm oda loşlaştı ve bir anda yumuşak bir şekilde büyük, dönen bir siyah kütlenin içine çekildim.

Dev bir hortum tarafından yutulmuş gibi hissediyordum kendimi. Neredeyse elle tutulur derecede yoğun bir karanlıktan başka bir şey göremiyordum. Bu, daha önce gördüğüm hiçbir şeye benzemeyen yoğun bir siyahlıktı. Korkmam gerekirken korkmadım ve bu siyahlığın içinde çok büyük bir huzur buldum. Hortumun içinde hareket ediyordum. Dönme sesi azaldı. Ayaklarım yukarıda, başım aşağıda olmak üzere yükseliyordum. Çok yüksek olan hızımın, ışık hızı ile bile ölçülemeyeceğini biliyordum. Huzur ve güven hissim de durmadan artıyordu.

Benimle birlikte belirli bir mesafede seyahat eden insanların ve hayvanların bulunduğunu fark ettim. Onları göremiyordum ama aynı tecrübeyi yaşadığımızı hissediyordum.

Şifa veren bir sürecin başladığını gördüm. Sevgi, bu hareket eden, dönen kütleyi doldurmuştu. Ve ben o kütlenin siyahlığının ve sıcaklığının daha da içlerine gömüldüm, bu barış ve güven hissinden çok zevk alıyordum. Kendi kendime “Burası ölüm gölgelerinin vadisi denilen yer olmalı” diye düşündüm. Hayatım boyunca bundan daha derin bir huzur bulmamıştım.

Karanlığın yavaş yavaş ışığa açılması:

Uzakta bir toplu iğne başı kadar bir ışık gördüm. Beni saran siyah kütle daha çok bir tünel şekline dönüştü. Şimdi daha büyük bir hızla ışığa doğru gidiyordum. Işığa yaklaştıkça çevresinde ışıklar saçan bir insan figürününün, bu ışığın içinde ayakta durduğunu fark ettim. Yaklaştıkça ışık, güneşten dahi parlak, bakanları kör edebilecek kadar parlak bir hale geldi.

Betty, bu ışık içinde bulunan, çevresine altın renkli ışıklar saçan insanın Koruyucu Tanrı olduğunu sanmıştır. (Tanrı, herhangi bir şekilden yücedir ama insana, alışık olduğu bir biçimde görünebilir. Betty’nin anlattığı da rü’yâya benzer bir olaydı. İnsan rüyâsında Tanrı’yı insan şeklinde görebilir. Nitekim Peygamberimiz de rü’yâsında Rabbini, çok genç ve güzel bir insan şeklinde görmüştür.)

Betty diyorki: Tüm hayatım boyunca O’ndan korkmuştum, ama şimdi gördüm ki O benim en değerli dostumdu. Kollarını hafifçe aralayarak, gözlerine bakabilecek kadar beni uzağına çekti ve “Senin ölümün zamanından önce gerçekleşti, daha vaktin gelmedi” dedi. Daha önce hiçbir söz böylesine içime işlememişti.

Demek ki henüz zamanım gelmemişti. Misyonum tamamlandığında, bu hayatta var oluşumun amacı gerçekleştiğinde zamanım gelecekti. Bir amaçla dünyâya getirilmiştim. Bu söz, benim yeniden dünyâya döneceğim anlamına mı geliyordu? Bunu istemiyordum ve O’na “Hayır, artık seni terk edemem!” dedim.

(devamı yarın..)