MAUN SURESİ ÜZERİNDEKİ İLGİSİZ VE AŞIRI YORUM (10) PDF 
Pazartesi, 26 Ocak 2015 00:00

MAUN SURESİ ÜZERİNDEKİ İLGİSİZ VE AŞIRI YORUM (10)

(...dünden devam)

"وَ لاَ يَحُضُّ عَلـ'ـى طَعَامِ الْمِسْكِين Velâ yehuddu alâ ta‘âmi’l-miskîn": Yetîmin yemeğine ön ayak olmaz, demektir. Burada yetîme yemek yedirmeğe değil de, yetîmin yemeğine denmesinde: zenginin, yetime vereceği yemeğin, yardımın aslında onun bir yardımı değil, yetimin kendi malı olduğuna işâret vardır. Nitekim: "Onların malları içinde dilencinin ve yoksulun bir hakkı vardır" (Zâriyât Sûresi: 19) âyetinde bu husus, daha açık belirtilmiştir.

Bunlar âhirete inanmayanların vasıflarıdır: Âhirete inanmazlar, yetîmi iter kakarlar, yoksula yemek yedirmezler, iyiliğe ön ayak olmazlar, namazlarını ruhsuz olarak, eğlence türünden kılarlar, ibâdeti gösteriş için yaparlar, zekât vermez, yoksullara yardım etmezler.

Ama âhirete inananlar yardımı severler, gösteriş için değil, Allah rızâsı için ve huzur ile namaz kılarlar, zekâtlarını verir, konu komşunun muhtacolduğu bir hâceti esirgemezler.

5-7’nci âyetlerde "namazlarından sehvedenler" yani namazlarına önem vermeyen, aldırmayan, doğru-dürüst kılmayan veya eğlence türünden kılanlar, zekâtı da vermeyenler kınanmaktadır.

فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّىنَ اَلَّذِىنَ هُمْ عَنْ صَلَوتِهِمْ سَاهُون: Namazlarından sehveden namaz kılıcıların vay haline!" âyetlerinden müfessirlerden bazıları namazlarından sehvi: farz namazları vaktinden tehir ederler, vaktinde kılmazlar; bazıları namazlarını terk ederler, kılmazlar; bazıları da namaza önem vermezler, gaflet ile eğlence kabilinden kılarlar şeklinde mânâ vermişlerdir (Câmi'u'l-beyân: 30/311-312). Abdullâh ibn Mes'ûd, "ساهون sâhûn" yerineلاهون lâhûn” okumuştur (Fethu'l-Kadîr: 5/500) ki bu, son anlamı güçlendirmektedir. Bu takdirde âyet, وَ مَا كَانَ صَلاَتُهُمْ عِنْدَ الْبَىْتِ إلاَّ مُكَآءً وَتَصْدِىَة': Onların Beyt yanındaki namazları, ıslık çalma ve el çırpmadan ibârettir." (Enfâl Sûresi: 35) âyeti gibi, müşriklerin ibâdeti bir eğlence haline getirdiklerini anlatır.

İlk üç âyet ne münasebetle, kimler hakkında inmiş ve kimlerin karakterini niteliyorsa, son dört âyet de aynı münasebetle ve aynı kişiler hakkında inmiştir, onların karakterini nitelemektedir.

Buna göre müşriklerin de namaz kıldıkları, fakat namaza önem vermedikleri, düzenli değil, gelişi güzel; huzur ile değil, gaflet ile, adet ve eğlence türünden namaz kıldıkları anlaşılır. Biraz önce yazdığımız Enfâl Sûresi’nin 35’nci âyeti de onların, ıslık çalarak, el çırparak namaz kıldıklarını, yani namazı bir eğlence haline getirdiklerini ifâde eder.

Namaz, zekât, hac, oruç gibi ibâdetler, İslâm’ın, orijinal olarak hiç yok iken getirdiği yeni şeyler değildir. Bunlar, daha önceki İlâhî dinlerde de vardı. Nitekim Hz. İsâ'nın henüz beşikte bir çocuk iken, çevresindekilere: "Sağ olduğum sürece bana namazı ve zekâtı emretti." dediği, Meryem Sûresinin 31’nci âyetinde anlatılmaktadır. Aynı sûrenin 55’nci âyetinde de Hz. İsmâîl'in, âilesine namazı ve zekâtı emrettiği bildirilmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de bütün peygamberlerin, kavimlerine aynı esasları: Allah'a kulluğu, salih ameli ve âhirete inanmayı öğütledikleri tekrar tekrar vurgulanmaktadır. Demek ki bu ibâdetler, sadece son dine mahsus değil, bütün İlâhî dinlerde mevcudolan şeylerdi.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş