HZ. PEYGAMBER’İN İSMİ MUHAMMED, SIFATI AHMED’DİR (3)
Pazartesi, 23 Haziran 2014 00:00

HZ. PEYGAMBER’İN İSMİ MUHAMMED, SIFATI AHMED’DİR (3)

(...dünden devam)

Kur'ân-ı Kerîm'in İsâ'dan naklen "Ahmed" adını zikretmesi, mutlaka bu adın, o zamanki bir İncîl'de var olduğunu gösterir. Aksi takdirde o zamanki Hıristiyanlar, bu âyeti duyunca reddederler, İn­cîllerde böyle bir adın geçmediğini söylerlerdi. Bugünkü İncillerde bu adın zikredilmemesi, o zamanki İncillerde de bu adın olmadığını göstermez. Çünkü İncillerin çok değişikliklere uğradığı bir gerçek­tir. Barnaba İncilindeki Ahmed adı yerine diğer İncillerde önce Fâ­riklît adı geçerken sonra bu da değiştirilerek Mu'azzî kelimesi kul­lanılmıştır. Fâriklît, övülen, yüksek ahâk sâhibi demektir ki Arap­çadaki Ahmed veya Muhammed'in karşılığıdır. Bu konuda A'râf Sûresinde Seyyid Reşîd Rızâ hayli deliller sunmuştur.

Bir rahip iken Müslüman olan Dâvûd Zâhir şöyle diyor: "Nitekim nasârânın (Hıristiyanların) bazısı bunu Hammâd diye tefsîr etmişlerdir. Yakın zamanlarda basılan İncîllerde ise kelime, tesellî edici olarak geçmektedir. Erbâb-ı fikirden bazı zâtlar da bu mesele hakkında İncîl (Avangel) kelimesinin asıl anlamının müjde demek olduğu ve Hz. İsâ'nın bütün davetiyle İncillerin özünün gelecek resûl ile melekût-i İlâhîyi müjdelemeden ibaret bulunduğu kanâatine varmışlardır" (Abdu'l-Ahad Dâvûd, İncîl ve Salîb, s. 32).

Tefsîrlerde zikredilen bazı rivayetler, Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında, İsâ'nın, Hz. Muhammed'in vasıflarına uyan bir peygamberin geleceğini müjdelediğine dair haberlerin halk arasında yaygın olduğunu gösterir. Kureyş, Habeşistan'a hicret eden Müslümanları geri getirtmek için 'Amr ibn el-Âs ile 'Amâra ibn Velîd'i göndermişti. Bunlar krala secde edip:

— "Amcazâdelerimizden bir cemâat senin yurduna gelmiş­ler, bunlar hem bizim yolumuzdan, hem de sizin dininizden ayrıl­mış insanlardır" deyip kraldan onları geri göndermesini istediler. Kral Müslümanları çağırdı, secde etmeden kralın huzuruna giren Müslümanların sözcüsü Ca'fer-i Sâdık:

— Allah bize Elçisini gönderdi, Allah'tan başkasına secde etmememizi, namaz kılmamızı, zekât vermemizi buyurdu, dedi.

İsâ'nın da Allah'ın kelimesi ve bâkire Meryem'e attığı ruhu olduğunu söyleyince kral yerden bir çöp alıp:

— Ey Habeşliler, papazlar, rahipler, vallâhi bunlar bizim söylediğimizden başka bir şey söylemiyorlar. Merhaba size ve yanından geldiğiniz kimseye. Ben onun Allah'ın elçisi, İncil'de sıfatlarını bulduğumuz, Meryem oğlu İsâ'nın haber verdiği peygamber olduğuna tanıklık ederim. Dilediğiniz yerde oturun, vallâhi eğer kral olmasaydım, gelip o peygamberin ayakkabılarını taşır, ellerine su dökerdim, dedi. Ve Kureyşin gönderdiği adamları, hediyeleriyle birlikte geri çevirdi (İbn Hanbel, Musned: 1/461; İbn Kesîr, Tefsîr: 4/361).

Bu rivâyet biraz değişik üslûpla Ca'fer'den ve Ümmü S­eleme'den nakledilmiştir. Ümmü Seleme'nin rivayetinde, Habeşis­tan'a gönderilen iki kişiden biri Abdullâh ibn Ebî Rebîa'dır. Kralın: "Ben onun, Allah'ın elçisi ve sıfatını İncil'de bulduğumuz, Meryem oğlu İsâ'nın haber verdiği peygamber olduğuna tanıklık ederim" sözü de yoktur. Gerçekten bunun katma olduğu anlaşılmaktadır. Ancak kral, Kâf hâ yâ 'ayn, sâd sûresini dinleyince ağlamış: "Vallâhi bu ve İsâ'nın getirdikleri aynı kaynaktan çıkmaktadır. Gi­diniz, serbestsiniz, ben sizi onlara teslîm etmem" demiştir (Tehzîbu Sîreti İbn Hişâm: 1/73-77).

***