KURAYZA OĞULLARI SEFERİ (5)
Cuma, 06 Haziran 2014 00:00

KURAYZA OĞULLARI SEFERİ (5)

(...dünden devam)

Allah’ın Elçisi, Sâbit ibn Kays ibn Şemmâs’ın hatırına, Zibeyr ibn Bâtâ’yı ve âilesini bağışlamıştır. Rivâyete göre Sâbit ibn Kays, Bu‘âs savaşında kendisini tutsak edip alnını çizerek serbest bırakmış olan Zibeyr ibn Bâtâ’ya borcunu ödemek için Allah’ın Elçisi’nden, onun bağışlanmasını, âilesinin ve malının kendisine geri verilmesini ricâ etmiş; Allah’ın Elçisi de Sâbit’in ricâsını kabul etmiştir. Fakat daha sonra Sâbit’ten kavminin durumunu soran ve adamlarının hep öldürüldüğünü öğrenen İbn Bâtâ, Sâbit’e:

– Artık senin zimmetin kalmadı. Şu hurmalığa bir tek kova su dahi dökmem. Beni kardeşlerime kat! Demiş.

Sâbit onu öldürmek istemeyince bir başkası öldürmüştür. Rivâyetten anlaşılıyor ki İbn Bâtâ’nın kendisi öldürülmekle beraber çocukları sağ bırakılmıştır. Abdu’r-Rahmân ibn ez-Zibeyr de bunlardandır ki bu da sahâbî olmuştur.

Boynu vurulanların, altı yüz, yedi yüz kişi oldukları rivayet edilir (Tehzîbu Sîreti İbn Hişâm: 2/7-8; Kurtubî, el-Câmi‘: 14/140-141).

İşte 26’ncı âyette: “Onlardan bir bölümünü öldürüyor, bir bölümünü de tutsak ediyordunuz” cümlesiyle bu duruma işaret edilmektedir.

Peygamber (s.a.v.) bu esirleri Necd’e gönderip sattırmış, paralarıyla at ve silâh aldırmıştır. Kadınlardan Amr ibn Hınâfe kızı Reyhâne’yi kendisine câriye olarak almıştır. Hz. Peygamber’in evlenme önerisini kabul etmeyen, Allah Elçisi’nin vefâtına kadar onun câriyesi olarak kalan Reyhâne, bir süre sonra Müslüman olmuştur (Tehzîbu Sîreti İbn Hişâm: 2/8; Kurtubî, el-Câmi’:14/140-141).

Durumu bütün yönleriyle değerlendirmeyenler, Kurayza Oğullarına uygulanan bu hükmü ağır bulabilirler. Ancak mesele iyice düşünülünce kararın yerinde olduğu anlaşılır. Çünkü bu Yahûdî kabîleleri, Müslümanların müttefiki idiler. Saldırgan yabancı güçlere karşı Müslümanlarla birlikte Medîne’yi savunacakları hususunda Müslümanlarla ittifak yapmışlardı. Kendilerinden önce sözlerinde durmayan Kaynuka ve Nadîr Oğullarının sürgün edilmiş olmalarından da ibret almamış, onlardan çok daha büyük bir hıyânet içine girerek, Müslümanları tamamen imhâ etmek üzere gelen birleşik müşrik ordusuyla birleşmişlerdi. Eğer savaşta öteki taraf galip gelseydi, Müslüman erkekler kesin olarak öldürülecek, çocukları ve kadınları esir edilecekti. Hıyânetin cezâsı ölümdür. Yapılan suçu dengiyle cezalandırmak adâlete uygundur.

Kaldı ki uygulanan bu karar, Tevrât’ın hükmüdür. Herhalde bu kararı veren Sa‘d, Tevrât’ın bu konudaki hükmünü biliyordu. Peygamber’in ona: “Sen Allah’ın hükmüyle hükmettin!” demesi de Sa‘d’ın hükmünün, Tevrât’a dayandığını gösterir. Şimdi bu konuda Tevrât’ın hükmünü gözden geçirelim:

“Bir şehre karşı cenk etmek için ona yaklaştığın zaman, onu barışıklığa çağıracaksın. Ve vaki olacak ki eğer sana sulh cevâbı verirse ve kapılarını sana açarsa, içinde bulunan bütün kavm sana angaryacı (esîr, köle) olacaklar ve sana kulluk edecekler. Ve eğer seninle barış yapmayıp cenk etmek isterlerse o zaman onu kuşatacaksın ve Allah’ın Rab onu senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin; ancak kadınları ve çocukları ve hayvanları ve şehirde olan herşeyi, bütün malını kendin için çapul edeceksin (ganîmet alacaksın)!...” (Tesniye:20/10-14)

(devamı yarın..)