FURKAN SURESİ 70. ÂYET (3)
Çarşamba, 21 Mayıs 2014 00:00

FURKAN SURESİ 70. ÂYET (3)

(...dünden devam)

68-71'nci âyetler, İslâm'ın en belirgin dâvet üslûplarından birini sergiliyor. Câhi­liyye toplumu, Allah'tan başkasına yalvardıkları gibi adam öldürme, zinâ etme gibi işleri de yaparlardı. Gerçi bu işler toplumca hoş karşılanmazdı ama yine de işlenirdi. Kur'ân-ı Kerîm, bu işlerin, büyük cezâyı gerektiren ağır günâhlardan olduğunu vur­guladıktan sonra bu işleri yapmaktan vazgeçerek inanan ve iyi işler yapmağa başlayan kimselerin affedileceğini; Allah'ın, bunların kötülüklerini iyiliklere çevireceğini bil­dirmekle bu günahları işlemiş olan insanları umutsuzluktan kurtarıp İslâma yönel­tiyor. Bunlardan vazgeçip güzel işler yapanların Allah'ın affına ereceğini belirtiyor.

Bütün bunlar umutsuz insanlara umut sunmakta, onları karam­sarlıktan, günâhta ısrardan kurtarmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'in her yerinde insanlara bu umut aşılan­maktadır. Bunların amacı, insanlara zorluk değil, kolaylık, umut sunarak onları günâhta ısrardan kurtarıp Allah'a yöneltmektir. Yüce Allah, kendisine yönelen kulunu büyük lütfuyla affeder: "De ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rah­metinden umut kesmeyin, Allah bütün günâhları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir!" (Zümer Sûresi: 53) buyurmuştur. Hz. Peygam­ber (s.a.v.)in: "İslâm kendinden önceki işlerle ilgiyi keser" (İbn Hanbel, 4/199, 204, 205) sözü de bu umut ışığını sunmaktadır.

İşte büyük Mevlânâ da insanları günâhta ısrardan kurtarmak ve onlara Allah'ın bu sonsuz rahmetini sunmak için onları ne güzel Hakk'a yöneltiyor:

بـازا بـازا هر چـه را هســتي بازا،   گر كافر و گبر و بتپرستي بازا

اين درگه ما درگه نوميدي نيست، صـد بار توبه شـكـسـتـي بازا

Bâzâ bâzâ her çirâ hestî bâzâ

Ger kâfir-u gebr-u botperestî bâzâ

În dergeh-i mâ dergeh-i nevmîdî nîst

Sadbâr tevbe-şikestî bâzâ:

Gel gel, ne olursan ol, gel!

Kâfir de, mecûsî de, putatapar da olsan gel!

Bizim bu dergâhımız umutsuzluk dergâhı değildir,

Yüz kez tevbeyi kırmış olsan da gel!

Bazı müfessirler, buradaki tevbe âyetlerinin, Nisâ Sûresindeki kasden bir mü'mini öldürenin ebediyyen cehenneme gireceğini bildiren 93'ncü âyetiyle neshedildiğini söylemişlerdir. Bu sözün bir değeri yoktur. Evvelâ bu sûredeki tevbe âyetleri, müşrikler hakkındadır. Adam öldürmüş olan müşrik insanları, İslâm'a gelmeğe teşvik etmektedir. İslâm ise kendinden önce yapılmış günâhları siler. Sâniyen gerek bu sûrede, gerek Nisâ Sûresinde adam öldüren kimsenin, ebedî cehenneme gireceği belirtilmiştir. Ancak burada tevbe edenin affedileceği buyurulmuş, orada ise tevbeden söz edilmemiştir. Kur'ân birbirini açıklar. Bu âyet, o âyeti açıklamaktadır. Demek ki kasten bir mü'mini öldüren kimse, tevbe etmeden ölürse onun cezâsı ebedî cehennemdir. Ama Allah tevbe edenlerin günâhlarını dilerse affeder. Bu husus, Allah'ın dilemesine bağladır. "Allah, bütün günâhları affeder" (Zümer: 53) buyurulmuştur. Allah, tevbe edenlerin bütün günâhlarını dilerse affedeceğine göre kātilin de günahını affeder. Yeter ki kul O'na yönelsin, günâhlarından vazgeçsin.

Ancak kātilin tevbe etmesi, kendisinden kısas cezasını düşürmez. Çünkü kısas, toplumda saldırma ve öldürme gibi düzeni bozan fiilleri önlemek içindir. Toplumun hakkı olan bu cezâ tevbe ile kalkmaz. Allah, tevbe edenden âhiret cezâsını kaldırır. Toplumun korunması için dünyâ cezâsının uygulanması gerekir. Fakat hak sahipleri, kısastan vazgeçerlerse o zaman kısas da kalkar. Allah bağışlayandır, insanları da bağışlamağa teşvik etmiştir.

***