BÜYÜ İLE İLGİLİ BİR SORU (4) PDF 
Cumartesi, 05 Nisan 2014 00:00

BÜYÜ İLE İLGİLİ BİR SORU (4)

(...dünden devam)

Hikâyedeki meleklerin adlarında, Ermeni ve belki de Pers izleri algılasak bile, Harut ile Marut hikâyesinin, en azından bütün önemli özelliklerinin bir Yahudi kaynağından alındığına dair daha fazla kanıt ortaya koymak pek gerekmiyor.

Muhammet’in bu hikâyeyi yanlışlarla dolu bir kaynaktan aldığı bellidir. Kur’ân’da ve hadislerde anlatıldığı şekliyle bu, olasılıkla doğru bir kaynak olamaz. Şahin Durak

Özetle, aslı hayli uzun olan bu sözüm ona sorusunda Şahin Durak isimli zat, Bakara Suresi 102’nci âyetinde insanlara büyü öğreten iki melek hikâyesinin, Yahudîlerin Babil Efsanesinden aldıkları mite dayandığını söylemekte, böylece Kur’ân kıssalarının aslında mitolojik olduğunu anlatmak istemektedir.

Cevap: Her şeyden önce şunu belirtmek isterim ki Kur’ân’ın amacı hikâye anlatmak değil, Kitap ehli ve Araplar arasında yer etmiş, iz bırakmış olan hikâyelere işaretle gönülleri, asıl tevhîd mesajını almaya hazırlamaktır. Çünkü hikâye yoluyla mesaj daha etkili biçimde verilir. Onun için Mesnevî’de ve birçok manzum ve düzyazı ile yazılmış öğüt kitaplarında mesajlar, birtakım hikâyelerle satır aralarında veya hikâyenin ardından verilmektedir. Söz konusu büyü öğreten melekler öyküsüne gelince Kur’ân, Yahudî rivayet kitaplarında tevhîd inancına aykırı biçimde yer almış olan hikâyeyi ana çizgileriyle, akıl ve mantığın alamayacağı efsane üslûbundan ayıklayarak ibret için anlatır. Dediğimiz gibi asıl amaç hikâye anlatmak değil, bilinen ve inanılan öyküyü ana çizgileriyle anıp tevhîd mesajı vermektir. Ayrıca kesinlikle belirtmek gerekir ki soru sahibinin iddia ettiği gibi hikâyenin efsanevi yönleri ne Kur’ân’da ne de sağlam hadislerde yer alır. Bu düzmeceleri bize yollayan zat, Kur’ân’dan tamamen habersiz biri olmalıdır ki bunların Kur’ân ve Hadiste yer aldığını söyleyerek Kur’ân’a iftira etmektedir.

Şimdi "Yüce Kur'ân'ın Çağdaş" Tefsiri adlı eserimde öyküye işaret eden Bakara 102. âyete yaptığım açıklamayı anıyorum:

102- Süleymân'ın hükümdarlığı hakkında onlar, şeytânların uydurdukları sözlere uydular (Süleymân'ın, büyü yaparak saltanatını kazandığını söyleyen şeytân ruhlu insanlara uyup, Süleymân'ın büyücü olduğuna inandılar). Oysa Süleymân (büyü yaparak) küfre gitmemişti. Fakat o şeytânlar küfre gittiler: İnsanlara büyü ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı melekler(den ilham alan iki kişiy)e indirileni öğretiyorlar. Hâlbuki onlar: (Biz bir fitneyiz (sizin için bir sınavız), sakın, küfre gitme(yin)!’ demedikçe kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat bunlar, onlardan, erkekle karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Ama onlar, Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine yarar vereni değil, zarar vereni öğreniyorlardı. Andolsun, onu sat(ıp onunla çıkar sağlay)anın, âhirette bir nasibi olmadığını gâyet iyi biliyorlardı. Vicdanlarını sattıkları şey ne kötüdür, keşke (bunu) bilselerdi! 103- Eğer onlar inanıp (Allah'ın azabından) korunmuş olsalardı, elbette Allah katından (verilecek) sevap, (kendileri için) daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi!” (Bakara: 102-103)

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş